Uzaktan çalışma ve dağıtık haber odaları mesleğe yeni başlayan gazetecileri nasıl etkiliyor?

Covid-19 pandemisi çalışma hayatını ciddi şekilde değiştirdi. Dijitalleşmenin iş yerlerine etkisinin hangi boyutta ve ne şekilde olacağı zaten uzun süredir tartışma konusuydu. Fakat pandemi iş dünyasının önemli bir kısmını dijitalleşmenin sınırlarını şimdiden test etmeye mecbur bıraktı. İçinde bulunduğumuz dönem, pek çok başka niteliğinin yanında dijital iş yerinin sınırlarını ölçmek için küresel bir laboratuvar işlevi görür hâle geldi.

Medya sektörünün bu mecburiyetten etkilenmemesi düşünülemezdi. Uzaktan çalışma pratiği, kısa süre içinde haber odalarının çalışma biçimini değiştirdi. İletişimin dijital araçlar aracılığıyla sağlanmasını zorunlu hâle getiren bu çalışma pratiğinin teknolojiye erişimi kısıtlı olan gazetecileri olumsuz yönde etkilemesi beklenen sonuçlardan biriydi. Tabii haber odalarının zorunlu olarak dijitalleşmesinin yarattığı sorunlar bununla bitmedi. Ortaya bir başka sürpriz sonuç çıktı.

Dijital dünyanın içine doğmaları ve bu dünyanın araçlarına hâkim olmaları sebebiyle “dijital yerli” olarak anılan genç kuşak gazetecilerin bir kısmı kariyerlerine fiziki bir haber odasını tecrübe edemeden başladı. İçinde barındırdığı ilişkiler, dinamikler ve iletişim biçimiyle çoğunlukla kendi başına bir okul işlevi gören bu fiziki mekânın eksikliği genç gazetecilerin öğrenme eğrisini de etkiledi. Dijital araçları kullanma konusunda daha yetenekli olsalar da, dijitalleşen haber odalarının mağdurlarından biri oldular.

“Bu tecrübeyi yaşamadan işe başlamayı hayal bile edemiyorum”

Nieman Reports’ta konuyla ilgili bir makale kaleme alan Clio Chang, ABD’nin düzenli olarak yayımlanan en eski gazetesi olarak bilinen Hartford Courant’ta çalışanlarla görüşmüş. Chang’in görüştüğü genç gazetecilerden biri olan Emily Brindley, pandemi döneminin önemli eksiklerinden birini şöyle tarif ediyor:

“Diğer gazetecilerin telefonla yaptıkları söyleşilere gizlice kulak kabartırdım. Üzerinde çalıştıkları hikâyelerle ilgili kendi aralarında ettikleri sohbetlerini dinlerdim. Profesyonel bir muhabir olarak en iyi öğrenme tecrübem buydu. Şu an, bu tecrübeyi yaşamadan muhabir olarak işe başlamamış olmayı hayal bile edemiyorum.”

Kuşaklar arası tecrübe paylaşımı dijital ortama aktarılamadı

Makale kapsamında söyleşi yapılan genç gazetecilerin en büyük şikâyetlerinden biri de haber kaynaklarına ulaşma konusunda yaşanan zorluklar. Yeni bağlantılar ve haber kaynakları kazanılabilecek bir fiziki sahanın ortadan kalkması, mesleğin başındaki gazetecileri en çok etkileyen sorunlardan biri. Tecrübeli muhabirlerin aksine daha önceden edindikleri ve ulaşabilecekleri haber kaynakları olmayan genç gazeteciler, haber odasında gelişigüzel bir şekilde gelişen sohbetlerin eksikliğinin bu durumu pekiştirdiğini düşünüyor. Gazetenin emektar muhabirlerinden Daniela Altimari, “Bir haber üzerinde çalıştığınız sırada mesai arkadaşınız sizi tesadüfen duyup şununla konuştun mu hikâyen için çok iyi bir kaynak olabilir der. Hepimiz birbirimizden öğreniriz” diyerek fiziksel mekânın beraberinde getirdiği spontane diyalogların önemine dikkat çekiyor. Genç gazeteciler için önemli bir şans olan bu tarz paylaşımlar çevrim içi ortama adapte edilmeye çalışılmış. Ama bu çabanın çoğunlukla yapay kaldığı ve aynı etkiyi yaratmadığı belirtiliyor.

Gazeteciler işten kaynaklanan stresle mücadele ediyor

Evden çalışmak, iş yükünü ve çalışma saatlerini artırdığından sektör ve yaş grubu fark etmeksizin herkes bu durumdan şikâyet etse de, ofis içi iktidar ilişkilerinde en az imtiyazlı kesim olan genç gazetecilerin bu baskıdan daha çok etkilendiğini de not etmek gerekiyor. Nisan 2020’de gazeteciler arasında yapılan bir araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 64’ü karantina boyunca hiçbir olumlu iş tecrübesiyle karşılaşmadığını, yüzde 77’si iş sebebiyle stres altında olduğunu, yüzde 59’u belirli dönemlerde depresyon ve anksiyete ile başa çıkmak zorunda kaldığını söylüyor. Katılımcıların yüzde 87’si ise, işverenlerin çalışma koşullarından sorumlu olduğu görüşünde.

Dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta ise, kariyerine pandemi döneminde öyle ya da böyle başlamış genç gazetecilerin en şanssız kesim olmadığı. Bütçe kesintileri sebebiyle iptal edilen stajlar ya da yeni çalışan almak konusunda çok daha kontrollü hareket eden medya kuruluşlarının tecrübe sahibi olmayan gençlerin başvurularını kolayca elemesi, dönemin ortaya çıkardığı belki de en büyük zorluk.

Dağıtık haber odaları

Pek çok kişi fiziki haber odalarının pandemi sebebiyle geçici bir süre kapatıldığını düşünüyor. Sahiden de fiziki haber odalarının bir anda hayatımızdan kaybolması yakın gelecekte pek de mümkün gözükmüyor. Fiziki haber odaları belki yakın gelecekte tamamen hayatımızdan kaybolmayacak. Fakat Avrupa ve Amerika’da yapılan çalışmalar, pandemi döneminde sık sık duymaya başladığımız dağıtık haber odası kavramının pandemi sonrasında da hayatımızda kalmaya devam edeceği görüşünde.

Dağıtık haber odaları “dijital araçları kullanarak iletişim kurmak, iş birliği yapmak, uygulanabilirliği sağlamak ve ulaşılmak istenen kitlenin bağlılığını artırmak için yeni olanaklar keşfetmeyi amaçlayan desantralize olarak işleyen haber odaları” olarak tanımlanıyor. Dijital medya danışmanlığı ajansı Fathm’ın kurucusu Tom Trewinnard dağıtık haber odalarının pandemiden sonra da hayatımızda kalacağını düşünenler arasında. Bu durumun en önemli sebebi ise, medya sektörünün yüzleştiği reklam geliri kaybı. Bireylerin online medya içeriği tüketimi ciddi oranda artsa da, haber medyası ciddi bütçe kesintileriyle yüzleşiyor. Çelişkili gibi gözüken bu durumun sebebi, reklamın hâlâ haber medyası için en büyük gelir kaynağı olması. Thomson Reuters Vakfının gelişmekte olan ülkelerde pandeminin medya sektörüne etkisini araştırdığı raporuna göre, medya kuruluşlarının reklam gelirlerinde ciddi bir azalma söz konusu. Bu durum sadece gelişmekte olan ülkelerin haber organizasyonlarında değil, yazı içerisinde örnek verdiğimiz Hartford Courant gibi “batılı”, neredeyse 200 yıllık kurumların fiziki haber odalarını kalıcı olarak kapatmasına dahi yol açabiliyor. Söz konusu daha küçük ölçekli yayınlar olduğunda ise durum iyice ciddileşiyor. Konuya dair dikkat çeken bir istatistik ile örnek vermek gerekirse, sadece ABD’de, pandeminin başından beri toplam 60 yerel haber odasının kapandığı belirtiliyor.

Haber odalarındaki çeşitlilik artacak mı?

Trewinnard, bu kaçınılmaz sonucun olumlu taraflarına odaklanmaktan yana. Dağıtık haber odalarının ciddi avantajları olduğunu belirtiyor ve bu gelişmenin en çok haber odalarındaki çalışanların çoğulculaşmasına katkı sağlayacağını savunuyor. Medya kuruluşlarının en büyük sorununun ulaşılabilirlik ve çoğulculuk olduğunu belirten Treinward, genç gazetecilere başlangıç için önerilen paranın büyük şehirlerde yaşamaya genellikle yetmediğinin altını çiziyor ve Londra örneğini veriyor. Parçalanmış haber odalarının bu durumu ortadan kaldırarak bu dertten en çok muzdarip olan etnik azınlık gruplarına mensup gençler ya da fiziksel engelliler gibi dezavantajlı gruplar açısından bir avantaj yaratabileceğini savunuyor.

Bu tezin, bazı ülkelerde ve belli ölçeklerde geçerli olması mümkün olabilir. Fakat bu noktada bahsi geçen dezavantajları yaratan pek çok iktisadi, politik ve hukuki sebep varken, yalnızca fiziki mekân zorunluluğunun ortadan kalkmasının dezavantajlı grupların önünü açacağını düşünmenin oldukça iyimser bir yaklaşım olduğunu belirtmek gerekiyor.

Fiziki haber odası neden gerekli?

Treinward, fiziki haber odasının yarattığı enerjik ortamın kaybolması sorununun da dijital araçlar ve yeni iletişim biçimleriyle çözülebileceğini belirtiyor. Bu araçlara örnek olarak ise, Fathm bünyesinde kurdukları editör, muhabir ve teyit ekiplerini gereklilik durumlarında bir araya getiren “Pop-up haber odalarını” gösteriyor. Bu tarz araçlarla iletişimin daha hızlı, dinamik ve besleyici hâle gelmesi elbette mümkün. Ama meseleyi genç gazeteciler açısından ele almak istersek, yazıda daha önce değindiğimiz bir noktaya tekrar dönmek gerekiyor. Fiziki mekânın ortaya çıkardığı spontane karşılaşmalar ve yüz yüze iletişim ihtiyacını, paylaşımları herhangi bir araçla tasarlamak mümkün değil. Mesai ya da ders aralarında içilen çay-kahve ve edilen sohbetler, romantik bir özlemden ibaret değil. Toplam iş performansını ve genç gazetecilerin öğrenme eğrisini arttıran bir işleve de sahip. Herhangi bir işin ya da okulun öğrencileri için fiziki mekân, bu yüzden önemini sürdürmeye; yokluğu durumunda eksikliğini hissettirmeye devam ediyor.

Dağıtık haber odalarının kira maliyetlerinden kurtulmaya yol açacağı ve gazeteciliği karşı karşıya olduğu ekonomik krizler konusunda biraz rahatlatabileceğini belirten Treinward, yeni durumun maliyet açısından getirdiği avantajlara dikkat çekiyor. Dağıtık haber odalarının da yazılım ve çalışanların ekipman maliyetleri gibi maliyetleri olsa da, giderleri ciddi anlamda azalttığını belirtiyor.

Dağıtık haber odalarının maliyet konusunda medya şirketlerine olumlu yansımaları olması mümkün. Çalışma alanına göre, bazı durumlarda gazetecilere bir tür serbestlik sağlaması da söz konusu olabilir. Fakat henüz oldukça yeni olan bu çalışma pratiğinin artılarının kısa sürede eksilerinin önüne geçmesi kolay olmayacak gibi gözüküyor.

Bugün haber medyasının yaşadığı ekonomik sorunlardan, uzaktan çalışma zorunluluğundan ve parçalanmış haber odalarının kalıcı hâle gelmesinden kısa vadede en çok etkilenecek olan kesimin meslek hayatının başlarındaki genç gazeteciler olacağını kestirmek güç değil.

Yazar hakkında

Akın Art

İstanbul Bilgi Üniversitesi İşletme lisans ve Uluslararası Ekonomi Politik yüksek lisans bölümlerinden mezun oldu. Deutsche Welle Akademie, Hochschule Bonn Rhein-Sieg ve Bonn Üniversitesi’nin ortak "Uluslararası Medya Çalışmaları" yüksek lisans programında eğitimini tamamladı. 2013’ten beri çeşitli haber kuruluşları için editörlük ve serbest olarak muhabirlik, yazarlık yapıyor. 2011 yılından beri edebiyat dergileri ve gazetelerin kitap eklerinde şiirleri, eleştiri ve tanıtım yazıları yayımlanıyor. “mevsimler ve temmuzlar” adlı bir şiir, “Bir gün bir gün” adlı bir uzun öykü kitabı var. Gazeteciliğe Almanya’da devam ediyor.Türkiye’de editör olarak çalıştı. 2019 yılından beri gazeteciliğe serbest olarak devam ediyor. Nida Dinçtürk ve Seda Karatabanoğlu ile birlikte Dünya Podcast’i ve bir haftalık mail bülteni olan Dünya Bülten’i hazırlıyor. 2015 yılında yayımlanan bir şiir, 2018 yılında yayımlanan bir uzun öykü kitabı var. Ali Sözen ile birlikte Paul Klee’nin şiirlerini Almanca’dan Türkçe’ye çevirdi, kitap olarak 2019 yılında yayımladı. 2011 yılından beri edebiyat dergileri ve gazetelerin kitap eklerinde şiirleri, eleştiri ve tanıtım yazıları yayımlanıyor.