Kamuoyunda sosyal medya yasası olarak bilinen ve 2020’nin yaz aylarında mecliste kabul edilen sosyal ağlara yönelik yasanın (İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Yasa) uygulanma aşamaları devreye girmeye başladı.
Yasa kapsamında günlük erişimi bir milyondan fazla olan yabancı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcıları Türkiye’de temsilci bulundurmak zorunda. Temsilci atamayanlar için ise beş aşamalı bir cezalandırma sistemi söz konusu. Aşamalardan biri, 24 Ocak 2021’de Twitter’a, Twitter’ın canlı yayın uygulaması Periscope’a ve Pinterest’e yönelik reklam yasağı uygulanması olarak devreye girdi.
Yazının yazım aşamasında Facebook ( Instagram ve WhatsApp da) daha Türkiye’de temsilci atamamıştı. Ancak değişikliğin olası ekonomik etkilerini gazetecilerle ve uzmanlarla konuşmaya başladığım saatlerde Facebook temsilci atadı. Bu sebeple bu yazıda reklam yasağını Twitter’da daha sık bulunan toplumsal aktörler üzerinden değerlendirmeye çalıştım.
Twitter, dünya genelinde ağırlıklı olarak muhalif kesimin sözünü daha fazla duyurduğu bir mecra. Platformun son birkaç senede başına gelenler ve imajı neredeyse daha baştan çizilen kaderi sebebiyle bile denebilir. Öyle ki Twitter yanlış bilgi ve sahte haberle mücadelesinde aldığı, işleyişi neredeyse belirsiz denebilecek önlem mekanizmalarıyla hem çoğu zaman olan bitene karşı “ilgisiz” kalmakla itham ediliyor hem de gitgide daha “öfkeli kalabalıkların” linç kültürüne alet olmakla eleştiriliyor. Twitter’ın reklam verme politikaları da şimdiye kadar eleştirilerden nasibini aldı.
Twitter 2018 ABD ara seçimleri sürecinde toplam yaklaşık 3 milyar dolar gelir elde etmişti. Facebook bu seçimler öncesi siyasi partilerin reklam verme yetkilerine kısıtlama getirmişti. 2019’da benzer bir kararı Twitter da aldı. ABD’de Ekim 2019’dan beri platform üzerinden siyasi reklam verilemiyor.
Düzenlemeyle ilgili o dönem Twitter CEO’su “İnternette reklam vermek, ticari faaliyet gösterenler için inanılmaz derecede güçlü ve çok etkili olsa da, bu güç politikaya geçtiğinde önemli riskleri de beraberinde getiriyor” demişti. Facebook ve Twitter, potansiyellerini ancak keşfetmişe ve adım atmak için küresel çapta toplumlar üzerindeki olumsuz etkilerine karşı büyüyen sivil hareketlerin oluşmasını beklemişe benziyordu. Platformların attığı bu adımlar, Vox Recode’da yer alan bir makalede belirsiz ve sadece 2020 başkanlık seçimleri öncesi birer hava almaktan ibaret olarak değerlendiriliyordu. Örneğin Amerika’daki karmakarışık yasal düzenlemeler içinde markaların “siyasiye benzer” reklamlarının akıbeti bilinmiyordu.
2016’daki ABD’deki başkanlık seçimleri sonrası platformlarda karşımıza çıkan “sponsorlu” içerik türlerinin neye ve kime göre verildiğine dair tartışmalar alevlenmişti. Reklam kısıtlama kararlarının ardından konu birçok mecrada yazıldı. Aynı tartışmanın Türkiye’ye gelmemesi de beklenemezdi. Tartışmanın etkileri kendini Türkiye’deki politik atmosferden dolayı temsilci atama şeklinde gösterdi.
Belirtmek gerekir ki Twitter’da reklam vermek teknik olarak Facebook ve Instagram’a göre daha kolay. Hedef kitlenizi seçtikten sonra istediğiniz bir paylaşıma, hesabınıza ya da bir “trend topic”e bütçenize uygun reklam verebiliyorsunuz.
Twitter’ın reklam politikası sayfasında her ülkede reklam verilemeyecek içerik tipleri ayrıntılı olarak sıralanmış. Kıstaslar arasında “nefret söylemi içeren, yasa dışı madde kullanımını teşvik eden, cinsel içerikli, sağlık konusunda kişileri yanlış bilgilendirebilecek” başlıklar bulunuyor. Sıraladığım kıstaslar için birer cümlelik tanımlar yapılmış olsa da bu haliyle bile tanımlar oldukça soyut.
Twitter ülkeler bazında reklamlardan kazancını şeffaf bir biçimde açıklamıyor. Açık olmayan işleyişler ve belirsiz veriler yüzünden sağlıklı bir çıkarımda bulunmak imkânsız. Fakat 24 Ocak’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren karara göre platformdaki her tür reklam bazlı içerik yasaklandı.
Pew Research Center’da 2019’da yapılan bir çalışmaya göre ABD’de Twitter’ı kullanan kitlenin çoğunluğu kendini Demokrat partiye yakın hissediyordu. Twitter’ın Amerika’daki siyasi tarihini Occupy Wall Street hareketinden başlatırsak platformu genellikle muhalif kanatların kullandığını söylemek çok da yanlış bir çıkarım olmaz. Benzer şekilde 2013’teki Gezi eylemleri sırasında Twitter’ı aktif olarak kullanan ve orada adeta Türkiye’deki yeni dijital örgütlenmenin formüllerini çıkaran kitlelerin de ağırlıklı olarak iktidarı ve bileşenlerini eleştiren kitleler olduğunu göz önünde bulundurursak Twitter’daki olası bir reklam kısıtından en çok bu bileşenlerin zarar göreceği de aşikâr. Saydığım sebeplerle hem son reklam yasağını hem de Twitter’ın geleceğini Türkiye toplumundaki sivil aktörlere sordum.
Yazı kapsamında görüşlerine başvurduğum Gazete Duvar’ın sosyal içerikler direktörü Sercan Sarıkaya, Pikan Ajans kurucusu Pınar İlkiz ve DEVA Partisi Teknoloji Politikaları Başkanı Burak Dalgın da öncelikle Twitter’daki reklam seçeneklerinden bulundukları kuruluşlar için şimdiye kadar yararlanmadıklarının, yasanın uygulamaya konan son ayağının ekonomik olarak kendilerinden bir götürüsü olmadığının altını çizdiler.
Reklam yasağı sivil toplum örgütlerini nasıl etkileyecek?
Pınar İlkiz uzun süredir sosyal medyayı sivil toplum tarafında aktif olarak kullananlardan. Türkiye’nin yakın geçmişinde internet üzerinde yaşadığı pek çok toplumsal hareketin bir parçasıydı. İlkiz’in gazetecilik geçmişi bulunuyor ve şu sıralar aynı zamanda genç gazeteciler için dijital ve sosyal medya araçları eğitimi de veriyor. Kendisi aynı zamanda sivil toplum kuruluşları ve sosyal girişimler için bir reklam ajansı olan Pikan Ajans’ın kurucusu ve direktörü.
Pınar İlkiz Twitter’daki reklamlarla ilgili olarak söze “Ben çoğu Twitter reklamının nasıl onaylandığını anlamıyorum,” diyerek başlıyor ve “Twitter’da önüme düşen reklamı veren kişinin profiline çoğu zaman meraktan tıklıyorum. Yakın dönemde karşılaştığım bir reklamda sadece elindeki takısı ve gömleğinin yaka bölümü görünen bir kadın görseli vardı, herhalde takı reklamıdır diye düşünüp, açtım. Bir kadına ait bir profil çıktı, ne bir ürün satıyor, ne bir şeye dair bilgilendirme söz konusu, biri öylesine kendine reklam vermiş,” diyerek yakın zamanda platform üzerinde yaşadığı bir olayı anlatıyor.
Son dönemde Türkiye’den amacına hizmet eden sadece tek bir reklam gördüğünü, onun da Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin bir kampanyasına ait olduğunu belirten İlkiz, diğer reklamların anlamsız içerikler ve sahte banka reklamlarıyla dolu olduğundan bahsediyor.
“Instagram dururken kim, neden Twitter’dan reklam vermek ister ki?” diye soran İlkiz, Twitter’ın sivil toplum aktörlerinin sesini duyurması için etkili olduğunu ve daha çok toplumsal hareketler esnasında haber almak için iyi bir mecra olduğunu söylüyor.
Yeni sosyal medya düzenlemesi meclisten geçtiği sırada pek çok sivil toplum örgütü çekincelerini dile getiren açıklamalar yapmıştı. 295 kuruluşun oluşturduğu Denge ve Denetleme Ağı, meclise sunulan sosyal medya düzenlemesinin geri çekilmesi için çağrıda bulunmuştu.
Hayal Akademisi kurucu ortağı Ercüment Büyükşener de sivil toplumun sosyal medyayı kullanmasıyla ilgili “STK’lar markalardan farklı bir yapı barındırıyor. Onların işi hem daha kolay hem de daha zor. Çünkü markalara göre daha kısıtlı kaynaklara sahip; fakat bir kere hedef kitleye ulaştıktan sonra da fikirlerini benimseyen kişilere ulaşması daha kolay oluyor ve sosyal medyanın viral özelliğinden faydalanarak destekçi sayısını büyük bir hızla artırıyor. İşte bu yüzden doğru hedef kitle sivil toplum için çok önemli” diyor.
Reklam vermenin bu hedef kitle seçiminde önemli olup olmayacağını Pınar İlkiz’e sorduğumda “‘Bir etikete ya da içeriğe reklam vermek’ mi yoksa ‘Etki alanı geniş olan birine etiketi kullandırmak ya da o içerikten bahsettirmek’ mi noktasında ben oyumu ikincisinden yana kullanırdım. Kurum ikisini de yapabilir ama hangisinin daha az maliyetli (bütçe, insan kaynağı, zaman vb.) olacağı önem kazanıyor bu noktada” cevabını alıyorum. Yani sivil toplumda daha çok seçilen strateji hedef kitleye etki edebilecek aktörleri viral kampanyalara dahil etmek gibi. Bu da reklam yasağının onlar için şimdilik etkisiz olduğu anlamına geliyor.
İşin yayıncılık boyutunu ise şimdiye kadar çalıştığı kurumların sosyal medya hesaplarını da yönetmiş, Gazete Duvar’ın sosyal içerikler direktörü Sercan Sarıkaya’ya sordum. Sarıkaya, Twitter’da sponsorlu içeriklerin küçük veya orta yayıncılardan ziyade büyük reklam kampanyalarında iyi sonuç verdiğini söylüyor.
“Yayıncılar için reklamın getirisi hep çok büyüktü”
Sercan Sarıkaya reklam yasağı sonrası büyük bütçeli reklamların diğer mecralara kayacağını düşünüyor. Sarıkaya, özellikle video reklamlar için YouTube’un önemli bir yerde olduğunu, içerik ve haber sitelerinin ise Instagram ve Facebook reklamları ile erişimi artırmayı hedefleyeceğini belirtiyor. Yayıncılığa ezelden beri içkin olan reklamlar konusunda ise şöyle diyor: “Aslında yıllardır çok takipçili hesaplarla, ‘el altından’ anlaşma yaparak viral olmayı hedefliyordu bazı reklam verenler. Geleneksel medyada da ‘hanutçuluk’ olarak vardı bu. Ne var ki yola hep ‘viral’ olmak için çıkılsa da her zaman istenen sonuç alınamıyor. Verilerin net olması ve hedef kitle belirleyebilme olanağı sosyal medya reklamlarını her zaman değerli kılıyor.”
Katkı sunduğu platformlarda üretilen içerikleri hedef kitleye ulaştırmak için uzun zamandır sosyal medya reklamlarını kullandığını söyleyen Sarıkaya, reklamların yayıncıların potansiyel takipçisi olabilecek, onları sevebilecek ama onlarla henüz tanışmamış birinin önüne çıkmak için önemli bir fırsat olduğunu ifade ediyor.
Reklamlar yeni insanlara ulaşmanın kapısını açıyor. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu TikTok hesabı açıyor, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Twitter hesabında duyuruları artık infografiklerle yapıyor. Özellikle Saadet Partisi Twitter hesabı üzerinden çok ses getiren işler yapıyor. Sosyal medyayı dönemin gereklerine uygun kullanabilen mecraların önünün her zaman açık olacağı da gerçek. Tam da bu noktada Sercan Sarıkaya “Bunların dönüşümü nasıl yansıyor partilere orası biraz soru işareti” diye çekincelerini belirtiyor.
Deva Partisi’nin 140Journos’la ortak bir siyasi reklam hazırlamayıp hazırlamadığı geçen bahar aylarında çokça konuşulmuştu. Birçok gazeteci yenilikçi olarak nitelendirilebilecek videonun gazetecilik mantığıyla örtüşüp örtüşmediğini tartışmıştı. Aynı mantıkla hareket edildiğinde sosyal medyada reklam vermenin de gazetecilik etikleri açısından ne kadar doğru olduğu tartışılabilir. Bu yöntemle Twitter reklamlarının zaten tamamen “gereksiz” olduğu bile söylenebilir. Ama bu yorumun küçük/orta ölçekli yayıncıların görünürlük ve yaygınlaştırma faaliyetleri için yaptıklarını hiçe saymak olduğu kanısındayım.
Değişen gazetecilik anlayışlarında peki bu reklam kısıtları yeni “virallik biçimlerini” doğurmayacak mı? Sercan Sarıkaya konuya iyimser bir pencereden bakarak “İnternet döneminde ‘su akar yatağını bulur’ sözü geçerli bence. Suyun önüne set çekiyorsun ama başka bir kanaldan akmaya devam ediyor. Partiler de diğer mecralardan devam edecektir. Şu an bunu okuyan bir parti yetkilisi varsa TikTok’u küçümsememelerini tavsiye ederim” şeklinde tavsiyelerde bulunuyor.
Facebook ve Instagram’a yönelecek reklamlar içinse Sercan Sarıkaya Facebook’un hâlâ kolektif ve siyasi gruplar için çok etkili olduğunu ve bu grupları ilgilendirebilecek konulardaki paylaşımların artacağını düşünüyor. Bunun yankı fanuslarının etkilerini daha da genişletebileceğinden endişe ediyor.
Yayıncılar başka mecralara mı kayacak?
Twitter’ın Türkiye’de tartışılan politik konularda adeta kutuplaşmayı hızlandıran etkisi ve gündemde sık sık suç atılan bir mecraya dönüştüğü akılda tutulduğunda temsilci bulundurmayı kabul edip etmeyeceğini sorduğumda ise herkesin “bir şekilde” temsilcinin atanacağı kanısında olduğunu fark ediyorum.
Yeni yasanın uygulanmasında bir sonraki adım olan bant daraltma uzun sürdükçe kullanıcıların başka mecralara kayması olası. Ocak ayının ilk günlerinde WhatsApp ve veri güvenliği alanında başlayan tartışmalar bizi Signal, Telegram gibi platformlara itmişti. Buradan hareketle Türkiye’deki kullanıcıların platformlarla olan ilişkilerinin daha çok korku ve endişe ekseninde olduğu çıkarımı da yapılabilir. Halbuki başka ülkelerdeki tartışmalar (özellikle Batı demokrasilerinde) nefret söylemi üzerinden yapılıyor.
Söz konusu ayrım konusunu şimdiye kadar konuyla ilgili yaptığı açıklamalarda dile getiren Deva Partisi Teknoloji Politikaları Başkanı Burak Dalgın, zaten konunun en başından beri reklam odağından ziyade kamusal alanın daraltılması olarak okunması gerektiğini ifade ederek sorularımı cevaplamaya başlıyor.
Sosyal medya yasaklarının siyasi partilerce yorumu: “Yoksullaştırma, yalnızlaştırma, yanlış işleyen süreçler”
Burak Dalgın, parti olarak Twitter’a gelebilecek potansiyel engellemelere üç sebeple karşı çıktıklarını belirtiyor. Birincisi yasanın çıkması sürecinin yanlış götürülmesi. Burak Dalgın küresel düzeyde tartışılan ve tüm toplum için çok elzem bir konudaki kanunun bir gecede çıkmasının problemli olduğunu söylüyor. Dalgın Almanya örneğini vererek konunun uzun uzadıya mecliste tartışılması gerektiğini ama bunun yapılmadığını anlatıyor. İkinci önemli sebebin ise kanunun amacının “ifade hürriyetini daraltmak” olduğunu ifade ediyor. Kanunun temel saikinin siyasi eleştiri etrafında şekillenmesinin ülkeyi yoksullaştırdığını söyleyen Burak Dalgın “Bu durum yurt dışından gelecek yatırımları azaltıyor. Örneğin Microsoft İtalya ve Polonya’ya bir milyon doların üstünde ederi olan veri merkezleri kurdu. Bunların Türkiye’de olmamasının sebebi bizim burada hâlâ ifade özgürlüğü tartışıyor olmamız. Böyle giderse girişimcilerimiz şirketlerine artık sosyal medyadan reklam veremeyecekleri için merkezlerini yurt dışına taşıyabilir,” diyerek üçüncü ve ekonomik sebebi de açıklıyor.
DEVA Partisi’nden Burak Dalgın son olarak Twitter reklam yasağının dışarıdan bakıldığında ülkeyi yalnızlaştırdığını söylüyor. Avrupa Birliği’nde, OECD’de, BM’de ele alınabilecek konuların ülke içinde oldu bittiye getirilip dışarı kapalı bir imaj çizilmesinin ülkenin zararına olduğunu belirtiyor.
Burak Dalgın’dan aldığım bilgiye göre partinin mecralardaki reklam yasağı ve olası bant daraltmalara karşı net bir stratejisi yok ama bu tartışılan gündem maddelerinden biri. Siyasi partilerin de bu tip problemleri çözmek için yeni mecralarda bir araya gelme biçimlerine açık olacaklarını söyleyen Dalgın, Türkiye’de Twitter’ın siyasi sebeplerle daha önce de kapatıldığını hatırlatıyor. Gençlerin kapıldıkları “Başıma iş açılır mı?” düşüncesinin beyin göçünü hızlandırdığını ve bununla mücadelenin partilerinin ana meselesi olduğunun altını çiziyor. İktidar partilerinin sürekli bilgi çağı ve yenilikçilik vurgusu yaparken, Z kuşağı diyip gençlerle ilgili konuşurken Twitter’a karşı takındıkları bu tavrın yanıltıcı olduğuna da değiniyor.
Sorunun çözümü için ise Dalgın “Türkiye’ye demokrasi getirmek ne AB’nin ne de Twitter, Facebook gibi büyük uluslararası teknoloji şirketlerinin işi. Bu bizim işimiz, siyasi partiler, sivil toplum, medya hep birlikte bunu başarmamız gerekiyor,” diye sözlerini noktalıyor.
Bir sonraki adım: Bant daraltma
Yasanın bir sonraki aşamaları nisan ve mayıs aylarında uygulamaya konacak. Yasaya göre Twitter hâlâ temsilci atamamışsa nisanda yüzde 50, mayısta ise yüzde 90 bant daraltmasına gidilecek. Twitter geçen ay bant daralması başladığında artık kullanılmayacak derecede yavaşlayacak servislerinden ötürü Periscope uygulamasını Türkiye’de tamamen kapatabileceğini belirtmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Veriyi kontrol edenlerin ‘demokrasiyi, hukuku, hakları ve özgürlükleri hiçe sayarak dijital diktatörlükler’ kurabileceğini” belirtti.