NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
Bu hafta bültenimiz 1105 kelime, okuma süresi 6 dakika.
Haftanın odağında Çin’in küresel çaptaki etkisinin özellikle internet ve basın alanındaki tehlikeli yanlarını ele aldım. Giderek yükselen bu küresel trendi dikkatli bir şekilde takip etmek gerekiyor.
“Ne Okuyoruz” bölümünde ise fikir yazılarının gazetedeki yeri, Hindistan’daki gelişmeler, yapay zekâ ile moderasyon ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
FİKİR YAZILARINI NE YAPMALI?
Köşe yazıları veya fikir yazıları gazetelerin en önemli içeriklerinden birisidir. Haberin kendisi genellikle olayları ve alakalı bilgileri aktarmaya odaklıyken onu bir bağlama oturtma ve konuya dair perspektif sunma işi bu yazılarla gerçekleştirilir. En azından genellikle böyle olur.
Dijital yayıncılık ile birlikte bu kategorinin konumu ve sınırları muğlaklaşmaya başladı, özellikle de okurun gözünde. Bu yüzden yapılan haberlere zıt fikir yazıları bir infiale dönüşebiliyor ya da fikir yazıları üzerinden yayınlara politik konum atfedilebiliyor.
Bu konuda geçmişi en karanlık olan yayınlardan birisi New York Times. Bu sıralar fikir tarafında bir yönetim değişimi yaşayan Times’ın bu sorunlara karşı ne yapacağı merak konusu. Benzer kötü tecrübelere sahip bir diğer yayın da Wall Street Journal. Onların çözümü ise tasarım yoluyla bu sınırı dijitalde çizmeye çalışmak ve okuru bu konuda eğitmek. Kimin ne kadar başarılı olacağını zaman gösterecek.
Alakalı: New York Times içerisindeki dramalar bir türlü son bulmuyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde iki farklı olay sebebiyle iki istifa yaşandı.
HİNDİSTAN’DA BASINA KARŞI BASKI ARTIYOR
Hindistan’ın popülist sağcı lideri Modi’nin genel olarak basınla arasının iyi olmadığı az çok biliniyordu. Geçtiğimiz aylarda başlayan çiftçi protestoları ile Modi’nin baskısı giderek artmaya başladı.
Gazetecilere karşı baskının geldiği son nokta, protestolarda polisin uyguladığı şiddeti haberleştiren gazetecilerin halkı provoke etmek ve isyana teşvik ile suçlanmaları. Basına karşı sıkça kullanılan bu taktiğin Hindistan’da da hayata geçtiğini görmek üzücü. Modi’nin internetle mücadelesi ise daha zorlu geçiyor. Özellikle Twitter’ın net bir şekilde gazetecileri susturacak ve ifade özgürlüğünü kısıtlayacak talepleri uygulamayacağını söylemesi, platformu Modi’nin ana hedefi haline getirdi.
Ek Okuma: Basın özgürlüğüne saldırılar özellikle pandemi ile birlikte daha da arttı. Yoğun bir yükselişin yaşandığı bölgelerden birisi de Doğu Avrupa. Bu yazıda bölgedeki ülkelerin durumuna dair kapsamlı bir özeti bulabilirsiniz.
İKİNCİ TRUMP DAVASINI TAKİP ETMELİ Mİ?
Trump’ın ikinci kez azline dair davanın elbette uluslararası gündemde önemli bir yeri var. Genel olarak ABD gündemini takip edenler içinse birçok tarihi ilki de barındıran ilginç bir dava. Peki bunlar ilginizi çekmiyorsa olan biteni takip etmenize gerek var mı?
Sorunun cevabı kısmen evet. Her ne kadar dava Trump’ın 6 Ocak’ta yaşanan olaylara sebep olup olmadığına odaklansa da medyayı ve dijital platformları ilgilendiren birçok detay da davanın bir parçası olarak ele alınıyor. Örneğin Adalet Bakanlığı Facebook’un bu olaylarda iddia ettiklerinden daha fazla rol oynadığını söylüyor. Aynı şekilde Trump destekçisi medyanın bu süreçte oynadığı rol ve sonrasında nasıl bir pozisyon alacakları da gündemin bir parçası. İnternetin ve küresel medyanın ABD yörüngesinde döndüğünü de düşünecek olursak bunların bize etkisinin olacağı da neredeyse kesin.
İÇERİK YÖNETİMİNİ YAPAY ZEKÂYA BIRAKMAK
Son yıllarda yapay zekâ kavramını birlikte duymadığımız alan neredeyse kalmadı. Gazetecilik ve medya da buna dahil. Düzenli olarak yapay zekâ gazetecilikte nasıl kullanılmalı, ne yapmalı konusu gündemimize geliyor.
Son dönemde yapay zekâ kavramını sıkça duymaya başladığım alanlardan birisi içerik yönetimi. İnternette giderek daha fazla içerik üretilmesi ve bunların denetlenmesinin zorlaşması ile birlikte bunu otomatik olarak gerçekleştirme iddiasındaki girişimlerin sayısı her geçen gün artıyor. Son günlerde karşıma çıkan en iddialı iki isim Sentropy ve Perspective. Benzer özelliklere sahip bu iki uygulama da özellikle sosyal etkileşim imkânı sunan sitelere bunu otomatik denetleme ve temizleme hizmeti veriyor.
Bunun ne kadar başarılı ve tutarlı olabileceği büyük bir soru işareti. Büyük platformların kötü tecrübelerini hatırlayacak olursak, bu konuda yeni oyuncak heyecanına kapılmadan hareket etmekte fayda var. Ayrıca bu tarz sistemlerin yayıncılara ne kadar kontrol gücü verdiği de önemli bir soru.
KISA KISA
- 2018’den olsa da Monocle’ın haberde tasarımın önemine dair hazırladığı 6 dakikalık video ilham verici.
- Facebook hiç zaman kaybetmeden Clubhouse klonu için çalışmaya başladı.
- Snapchat’in TikTok’a rakip olarak ürettiği Spotlight iyi yorumlar alıyor.
- Henüz yayınlanmamış akademik çalışmaları nasıl haberleştirmek gerektiği konusunda henüz bir standart oturtamadık.
- Yeni bir emoji için harcanan paraları ve yapılan lobi çalışmalarını merak ediyorsanız bu kısa podcast sizin için.
- Urducanın internette varolma mücadelesi internetin tüm bilgiye özgürce erişme ütopyasından ne kadar uzak olduğunun bir örneği.
- Source’ta yayınlanan “Exit Interviews” serisi, medya sektöründen ayrılmak zorunda kalan ama hâlâ bu alanı sevenlerin eleştirilerini derliyor.
- Wikimedia’daki bir mor çiçek fotoğrafı günde 78 milyon tık alıyor ama bu tıklanmaların nereden geldiğini kimse bilmiyor.
Haftanın dağı: Çin’in kötü yanlarını almayalım
Çin’in küresel anlamda giderek daha fazla güç kazandığını görüyoruz. Bu güç yalnızca politik ve ekonomik alanda kalmıyor, aynı zamanda birçok farklı şekilde kendisini gösterebiliyor. Bunlar içerisinde kişisel olarak en tedirgin edici bulduklarımdan birisi de internet ve medya alanındaki etki gücü.
Çin’de medya ve internetin kontrolüne dair çok şey okuduk. Bunun güncel örnekleri arasında Hong Kong’daki yasal değişikliklerin ardından gelen baskıyı ve muhalif bir akademisyene destek veren bir başka akademisyenin hapis cezası almasını sayabiliriz.
Bu yaklaşıma ülkeler arası propaganda savaşını da eklediğimizde durum daha da karmaşık bir hal alıyor. Çin’in başka ülkelerde hakkında söylenenlere müdahale etme çabası, diğer ülkeleri de etkiliyor. Geçtiğimiz günlerde İngiltere CGTN’nin lisansını iptal etme kararı aldı, Çin de buna cevap olarak zaten büyük anlamda erişilmez durumda olan BBC World’ü tamamen yasakladı. Çin’in metodlarının bu şekilde benimsenmesi yakın zamanda ülkeler arası diplomaside basına engel koymanın daha aktif bir araca dönüşebileceğinin de işareti.
Çin etkisinin kendisini gösterdiği önemli bir alan da internet ve teknoloji sektörü. Çin’in otoriter, sansür ve gözetime dayanan yaklaşımı genel olarak tepki çekiyor gibi görünse de rahatsız edici bir şekilde bundan etkilenen ve “ilham alanların” sayısında bir artış var. Elbette Çin’e özgü dinamikleri inceleyerek öğrenebileceğimiz çok şey var. Farklı bir politik ve ekonomik sistemin ürettiği dijital ekosistem kesinlikle göz ardı edilmemesi gereken bir şey.
Fakat bu tehlikeli bir imrenmeye ve özenmeye dönüşebiliyor. Özellikle Silikon Vadisi’nde bu akımı gözlemlemek mümkün. Çin’deki baskıya ve aşırı çalıştırmaya özenen bu kesimler dünyanın geri kalanında da sektörün büyümesi için bunları örnek almak gerektiğini savunacak kadar ileri gidebiliyor. Tüm bunların altında yatan Çin’in giderek büyük bir teknolojik güç olması.
Peki Çin’den nasıl bir ders almamız gerekiyor? Salt bir başarı öyküsü olarak kabul edip yaptıklarını kopyalamak ve iyi ilişkiler kurmaya çalışmak şu anda gücü elinde tutanlar için çok cazip geliyor. Çünkü bu sayede o gücü daha fazla ellerinde tutabilecekler.
Bu aynı zamanda geri kalan herkes için koşulların daha da kötüye gitmesi demek. Evet, Çin’den iyisiyle kötüsüyle öğrenebileceğimiz çok şey var. Ama bizim gibi “geri kalan herkes” kategorisindekiler için odaklanmamız gereken nokta bu etkileri ve trendleri erkenden görüp önlemler üretmek olmalı.