Dijital dünyanın yeni akımı elektronik spor ya da bilinen adıyla e-spor, dünyanın her yerinden farklı oyuncuları internet üzerinden birbirine bağlayarak farklı mekânlarda, aynı oyunlarda buluşmasına olanak sağlıyor.
İlk bakışta eğlenme ve stres atma amaçlı bir aktivite olarak gözükse de e-spor bugün milyon dolarların konuşulduğu ciddi bir pazar hâline geldi. Almanya merkezli istatistik şirketi Statista 2022 yılında e-sporun toplam pazar payının 1 milyar 790 milyon dolar olacağını öngörüyor.
Bilinen ilk e-spor turnuvası 19 Ekim 1972’de Stanford Üniversitesi‘nde Spacewar oyunu için yapılmış. Türkiye’de ise bilinen ilk e-spor takımı 2003’te Dark Passage ismiyle kurulmuş. Gençlik ve Spor Bakanlığı 2014 yılından bu yana e-spor oyuncularına sporcu lisansı veriyor. Türkiye Dijital Oyunlar Federasyonu ise 2011 yılında kuruldu. Türk mobil oyun şirketi Peak 1.8 milyar dolara Amerikan video oyunu şirketi Zynga‘ya satılarak Türkiye’nin ilk milyar dolarlık girişimi ünvanını kazandı.
E-spor tüm dünyada ciddi bir pazar haline gelmiş olsa da Türkiye’de henüz bu aşamaya gelmiş değil. Henüz bir endüstriye dönüşmeyen ve daha çok eğlence amaçlı bir hobi olarak görülen e-sporun Türkiye’de hem spor anlamındaki geleceğini hem de yeni bir medya alanı olarak sürdürülebilirliğine dair sorularımızı Türkiye’nin önde gelen spor gazetecilerine ve profesyonel olarak e-spor oynayan ve bu alanda dünya üçüncülüğü bulunan e-spor oyuncusu İsmail Can Yerinde’ye yönelttik.
‘’E-spor kesinlikle alternatif olarak geleneksel sporculuğun önüne geçebilir’’
Türkiye’de spor haberciliği denince ilk akla gelen isimlerden biri olan, yıllarca NTV Spor’da Bağış Erten’le birlikte program yapan gazeteci Banu Yelkovan Türkiye’de e-spor haberciliği yapılabilir mi sorusuna şöyle cevap veriyor:
“Her şeyde olduğu gibi bu da bir arz talep meselesi. Talep olursa arzı da olur. Ama e-sporun tüketicisi online ve daha genç kesim olduğu için onların haberleri gazeteden okuyacağını zannetmiyorum. Zaten dijitalden çok daha detaylı ve dikkatli bir şekilde takip ediyor. Dolayısıyla gazetelerde olsa bile bütün spor haberlerinde olduğu gibi biraz geriden gelmek zorunda olacak. Gazetelerin böyle bir durumu var haber ağı olarak bence artık rekabet edemiyor günümüzün hızıyla. Dolayısıyla e-sporda bir alan açılabilir ama çok da büyük çok da genç takipçisi olan bir alan olacağını düşünmüyorum.”
E-sporu geleneksel sporlardan ayıran en önemli farklardan biri ise oyuncuların fiziken bir arada bulunma zorunluluğun olmaması. Bu aynı zamanda e-spor gazeteciliğini geleneksel medyadan da ayırabilecek en önemli etmenlerden biri: Deplasman takibinin olmayacak olması. Yelkovan’a bu faktörü hatırlattığımızda “Deplasman takibi geleneksel spor için de kalmadı. Ben bu işe ilk başladığımda deplasman zorunluluktu ve her gazeteden birkaç kişi gidiyordu. Şimdi ajanslar üzerinden haberler alınıyor; editörler vasıtasıyla o haberler yazılıyor. Çoğu zaman farklı gazetelerde, farklı mecralarda birebir aynı haberleri görüyoruz. E-spor uzmanlaşma gerektiren, teknolojik bilgi gerektiren bir alan. Ben 1-2 kere e-spor finallerine gittim, alışılmış spor seyircisinden çok daha farklı bir kitlesi var. Müsabakayı kesinlikle normal bir spor seyircisi gibi izlemiyorlar. Oyunu oynayan sporcunun hangi takımdan olduğunun önemi yok. İki rakip takımın seyircileri yan yana oturup izliyor. Seyirciler kurallara çok hakim. Doğru hamleyi iki taraf da alkışlıyor. Orada daha çok bir performansın peşinde gibiler. Dolayısıyla bunu yorumlayan gazetecinin de kurallara hakim olması gerekir.
Kesinlikle gördüğü ilgiye rağmen peşindeki medyası çok az olan bir alan. Orada büyük bir fırsat bekliyor aslında. Bilinen spor haberciliğinin aksine bir takım ayrımı da yapılmayacak, bir takımın peşinde gidemeyeceksiniz. E-spor sadece tek oyundan ibaret değil, birden fazla oyun var. Bazı oyunları Türkiye’de ofisi olduğu için biliyoruz. Mesela geleneksel spor medyasından e-spor alanına geçen gazetecilere örnek olarak Kaan Kural var. Bütün kurallara hakim, turnuvalarda yorumculuk yapıyor. Dolayısıyla o turnuvalara sunucu olarak geleneksel spor medyasından birini koyarsanız komik olur. Bence eski futbolcuların yorumcu olması gibi e-spor medyası da oyunu çok çok iyi bilenlerce yapılmalı.”
Banu Yelkovan, ayrıca e-spor geleneksel spora alternatif olabileceği görüşünde. “E-spor kesinlikle alternatif olarak geleneksel sporculuğun önüne geçebilir. Bir kere yeni jenerasyon bizim zorlanacağını düşündüğümüz hiçbir alanda zorlanmıyor. Zaten dijitalin içine doğdukları için internet öncesi zamanı bilmiyorlar. Dolayısıyla yeni jenerasyonun ilgisi belki futbolda kalabilir ama futbolun da süper starlarının taraftara yakınlığı tartışılır. Eskiden futbolcu halktan çıkardı. Şimdi kitleleri peşinden sürüklemek için gereken şeylerin bir kısmını karşılamıyor. Dolayısıyla yeni nesilde tabii ki e-spor geleneksel sporun önüne geçebilir. Pandemi döneminde birçok futbolcu e-spor üstünden futbol oynamaya devam etti. Dolayısıyla futbol bile kendi e-sporunu yarattı.’’
Hürriyet Gazetesi’nde uzun dönem spor yazarlığı yapan ve Sivas-Kayseri: Türkiye’nin En Büyük Futbol Faciası ile Arkadan Müdahale (3 Temmuz Şike Davası Süreci) kitaplarının yazarı Kenan Başaran Türkiye’de e-spor gazeteciliğinin hâlihazırda var olduğunu söylüyor. “E-spor sadece pandemi sürecinde oluşan bir durum değil. Türkiye’de 5-10 yıllık bir geçmişe dayanmaya başladı. Son yıllarda yatırımcıların artması ve Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş gibi büyük kulüplerin de e-spor branşı açmasıyla daha fazla gündeme geldi. Ama dünyada daha önde. Türkiye’de e-spor üstüne yazıp çizen, uzmanlık alanı olarak bu alanı seçen gazeteciler var. Onların platformlarını takip ettiğimizde zaten oranın da bir medyası olduğunu görüyorsunuz. Ağırlıkla tabii ki dijital yayınlar üzerinden yapıyorlar. Bazı televizyon kanalları da zaman zaman e-spor programları yayınladı. Ama henüz özellikle bildiğimiz ana akım televizyon kanallarının izleyici kitlesi hâlâ geleneksel sporlara yönelik alışkanlıklarını sürdürdüğü için ana akım medyada reyting anlamında karşılık görmüyor. Ancak sponsor desteği olursa o tip programlara yer açılıyor. Bunun dışında genç kitle yani bu sporla ilgilenenlerin yaş oranı ağırlıkla 15-25. Belki biraz daha artacaktır nesil ilerledikçe ama şu safhada bu yaş grubu zaten dijital medya üzerinden kendi kaynaklarını, platformlarını yoğun şekilde takip ediyor. Oralarda da bildiğimiz spor müsabakaları gibi müsabaka öncesinde yorumlar yapılıyor. Bittikten sonra yorumlar yapılıyor. Üzerine yazılıp çizilip konuşuluyor. Ama mevcut medya mensuplarının çok yabancı olduğu bir alan. Kavramları çok karışık. Biraz yeni nesil bir alan. Bizim geleneksel medya mensuplarının, özellikle orta yaş ve üzerinin bu alana kayması çok zor. Çocukluğunuzdan itibaren dijital oyunlara aşina olmanız lazım.”
[bctt tweet=”Kenan Başaran: Biz geleneksel sporda sadece oynanan oyunla ilgilenmiyoruz, belki de en az onunla ilgileniyoruz.” username=”newslabturkey”]
Başaran, e-spor gazeteciliğinin geleneksel spor medyasından farkını ise şöyle açıklıyor: “Ben pandemi öncesinde bir e-spor müsabakasının finalini izlemek için Barcelona’ya gittim. Orada Fenerbahçe’nin basketbol salonuna benzer büyüklükte bir salonda gerçekleşiyor ve insanlar ekranda televizyon izler gibi izliyor. O zaman tepkileri de gözlemlemeye çalışmıştım, benim için şaşırtıcı bir deneyimdi. Biz gazeteciler olarak Barcelona’ya gittik ve bu maçı izledik yarın öbür gün geliştikçe Ankara’da finaller düzenlenecek o zaman gazeteciler oraya da gidecek. Deplasman açısından bakarsak. Haberciliği de geleneksel spordan farklı olacaktır. Yani bambaşka şu an tanımlayamadığımız bir habercilik olacaktır. Biz geleneksel sporda sadece oynanan oyunla ilgilenmiyoruz belki de en az onunla ilgileniyoruz. Futbolcu, transfer, teknik ekip ilişkilerine bakıyoruz. E-sporda ne kadar buna odaklanacağız? E-sporda bir koç kavramı yok. E-spor oyunları daha kapalı, biz onları dijital karakter olarak tanıyoruz. Alan büyüdükçe bu sefer biz de onların nereye transfer olduklarına, ürettikleri yan ürünlerine bakacağız. E-spor deyince hangi e-spor ona da bakmak lazım bir bildiğimiz sporların dijitale aktarılmış hali var bir de savaş oyunları var.”
Kenan Başaran e-sporun geleceğini belirleyecek olan şeyin Z kuşağının tercihleri olacağını düşünüyor. “Bu bir ekonomi, sonuçta futbol da bir endüstriye dönüştü. Eğer e-spor kazandırmaya devam ederse geleneksel spor medyasına paralel ilerler. Ama e-spor yeni nesil bir spor ve bunu belirleyecek olan alttan gelen Z kuşağının tercihi olacaktır. Bundan 10 yıl sonra bir e-spor müsabakasını stadyumda yüz bin kişi izleyip bir futbol maçını on bin kişi izlerse yer değiştirmiş olur,” diyerek yanıtlıyor.
[bctt tweet=”Ata Selçuk: E-spor oyuncuları futbolcular gibi sadece kulüpten para almıyor, kendi kendilerine reklam alarak fon bulabiliyor.” username=”newslabturkey”]
E-spor gazeteciliğini bir ajansta çalışan gazeteciden dinlemek için Demirören Haber Ajansı muhabiri Ata Selçuk’la konuştuk. Selçuk yıllarca spor müsabakalarını takip etti, son yıllarda da e-spor turnuvalarını takip ediyor. Selçuk’a göre bu organizasyonlar spor olarak anılmamalı: “Ben bu oyun organizasyonlarının spor olarak anılmasından yana değilim. Çünkü spor dediğimiz şey kişinin bireysel aktivitesidir. Geleneksel sporla çok ciddi farkları var. Artık sporcular sosyal medyadan popüler oluyor ve sadece karakterleriyle tanınıyor. Bu en büyük farklardan biri. Artık nasıl bir futbolcunun ismini duyduğumuzda dönüp bakıyorsak karakter ismi duyduğumuzda da dönüp bakacağız. Geleneksel spordan farklı olarak bir kere gider anlamında çok ciddi bir pasta küçülmesi olacak. Futbolda yapılan yatırımlar, harcanan paralar (stadyum ücreti, forma üretimi gibi) hiçbiri e-sporda yok tabi doğal olarak giderde bir düşüş oluyor. İnsanlar sosyal mecralardan takip ediyor bunu. E-spor birçok spor kulübünün destek verdiği bir oluşum haline geldi. Bu spor haberciliği anlayışını da değiştirir. Futbolda maça gitmek, antrenmanları ve basın toplantılarını takip etmek zorundasın. E-spor bunlardan farklı olarak tamamen sosyal medya üzerinden yaşanıyor. Her şeye internet üzerinden ulaşabiliyorsunuz. E-spor oyuncuları futbolcular gibi sadece kulüpten para almıyor, kendi kendilerine reklam alarak fon bulabiliyor.’’
“E-sporda herkes eşit şartlarda mücadele edebiliyor”
İsmail Can Yerinde kariyerinde dünya üçüncülüğü bulunan lisanslı bir Fifa oyuncusu. E-spor yapmaya 14 yaşında başlayan Yerinde şu anda Red Bull’un e-spor takımında oynuyor. Yerinde’ye maçlara nasıl hazırlandığını ve Türkiye’deki spor medyasının e-spora nasıl yaklaştığını şöyle özetliyor:
“Her spor için antrenman teknikleri ve süreleri farklılık gösterebiliyor. Bazı oyuncular çok fazla oynamayı, bazıları ise daha az oynamayı tercih edebiliyor. Ben günde 2 saat antrenman yapıyorum. Bu sürede de kendim gibi profesyonel oyuncular ile maç oynamayı tercih ediyorum. E-spora ilginin yıllar geçtikçe arttığını gözlemliyorum. Bugünden bakıldığında, benim e-spora başladığım yıllara göre daha fazla haber yapılmaya başlandı. Benim başladığım yıllarda e-spor hakkında bilgi de haber de almak daha zordu. Şu an herhangi bir medya kanalını veya sitesini açtığınızda e-spor hakkında detaylı bilgilere kolayca ulaşabiliyorsunuz. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de e-spor arenaları kurulmaya başlandı. Oldukça yetenekli Türk oyuncular olduğunu görüyorum. Kısacası her gün gelişen ve büyüyen bir sektör olarak e-sporun Olimpiyat Oyunları’nda yer alıp almaması bile tartışılmaya başlandı. Bunun iki nedeni olduğunu düşünüyorum. İlki herkesin olabildiğince eşit şartlarda rekabet edebilmesi. İkincisi de benim de ailesinin bir ferdi olduğum Red Bull gibi markaların e-spora yaptıkları önemli yatırımlar. Red Bull’un e-spor alanında birçok iş birliği ve turnuvaları var. Örneğin son olarak takımım Futbolist’in de PUBG kategorisinde dünya finaline katılmaya hak kazandığı İstanbul Boğazı’nın ortasında gerçekleştirilen Red Bull M.E.O. etkinliği. Ya da Red Bull Flick, Red Bull Son Şampiyon, Red Bull Player One… Bunlar ilk anda aklıma gelen etkinlikler. Bu sayede e-spor ciddi bir gelişim sağlıyor. Katılımcı ve takipçi sayıları artıyor. Bütün bu gelişmelerin ışığında Türkiye’nin e-sporda dünyanın önemli ülkelerinden bir haline geleceğine inanıyorum.”