Snapchat'in TikTok ile rekabet için getirdiği Spotlight özelliğinin farklı menülerini gösteren üç telefon ekranı. İlk ekran video yükleme ve düzenleme kısmını, ikinci ekran paylaşma menüsünü, son ekran ise izleme anını gösteriyor.

Basının kültürel istisnacılık sorunu

NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!

Bu haftanın odağında pek de yabancısı olmadığımız kültürel ve toplumsal istisnacılık konusu var. Aktörlerimiz ise Fransa ve ABD basınları.

“Ne Okuyoruz” bölümünde Facebook’un haber akışı çelişkisi, Snapchat’in ilk özellik kopyalama denemesi, yanlış bilginin yayılmasında toplumun etkisi öne çıkan başlıklardan birkaçı.

Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere!

—Ahmet A. Sabancı

Bu hafta ne okuduk?

KOPYALAMA SIRASI SNAPCHAT’TE

Geçtiğimiz hafta Twitter’ın hikâye özelliğini kopyalamasından ve bunun sosyal medya platformları için bir alışkanlığa dönmesinden bahsetmiştim; geçici paylaşım modelini yaygınlaştıran Snapchat’i de anmıştık.

Bu hafta Snapchat de daha fazla dayanamadı ve ilk büyük özellik kopyalamasını gerçekleştirdi. Spotlight adını verdikleri yeni paylaşım özelliğinin tek kelimelik özeti: TikTok. Instagram’ın da benzer bir amaçla uygulamasına eklediği Reels özelliğini de sayarsak şu an 3 tane TikTok’umuz var.

Bu hamle Snapchat’in tekrar büyük platformlar arasına dönmesini sağlar mı bilmiyorum ama içerik üretenler için fazlasıyla cazip olacağı kesin. Çünkü şirketin buraya özel üretilen içerikler için ayırdığı telif miktarı günlük 1 milyon dolar. 

TOPLUM BASKISI YANLIŞ BİLGİYİ DURDURABİLİR Mİ?

Yanlış bilgi ve komplo teorileri genellikle sosyal ve siyasi ilişkilerin bir parçası olarak üretilmekte ve burada güçlenip yayılmakta. Ama her ne kadar bunun giderek büyüyen bir sorun olduğunu ve durduramadığımızı düşünsek de yeni bir akademik araştırma bunun aksini söylüyor.

3600’ün üzerinde kişiyle yapılan araştırmanın sonuçlarına göre büyük bir kesim, “yalan haber” paylaşmanın kişinin saygınlığına telafisi zor bir zarar verdiğini düşündüğü için asla paylaşmıyor. Yani insanlar eğer yanlış bilgi ve komplo teorilerini yaydıklarında bunun toplum içerisindeki konumlarını etkileyeceğini görürse bunlardan uzak durup daha güvenilir haber kaynaklarına yöneliyor.

Ancak ülkemiz de dahil olmak üzere birçok yerde bu tarz yanlış bilgi ve komplo teorisi paylaşımları insanlara toplumsal anlamda olumlu bir geri dönüş sağlıyor: daha fazla takipçi, tıklanma, grup içerisinde yer edinme gibi. Bu da doğal olarak böyle bilgilerin yayılmasını kolaylaştırıyor. Bu da sorunu çözmek için toplumsal değişimin ne kadar önemli olduğunun bir kanıtı.

Alakalı: Her ne kadar sosyal medya platformları doğrulama konusunda çaba harcasa da, komplo teorisyenleri yeni yollar bulmaya devam ediyor. The Light isimli “gerçek gazetesi” sosyal medyayı tamamen reklam amacıyla kullanıyor ve yüz binin üzerinde basılı gazeteyi gönüllüleri yoluyla dağıtıyor. İçerik olarak sadece gazete fotoğrafları paylaştıkları için de paylaşımların tespit edilip doğrulanması zorlaşıyor.

HABER E-BÜLTENLERİNİN KÜRESEL YÜKSELİŞİ

Artık haber odaklı e-bültenler hepimiz için dijital medya tüketimimizin doğal bir parçası hâline geldi. Bizim için e-bültenlerin gelişi daha ABD ve Avrupa odaklı olsa da dünyanın farklı yerlerinde e-bülten üretiminin nasıl geliştiğini izlemekte de büyük fayda var.

Örneğin Pakistan’dan çıkan ve tamamen ülkenin gündemini ele alan The NewsRun iyi bir örnek. Bültenin öyküsü birçok noktada Türkiye’deki e-bültenlerin doğuşunu andırıyor ve görece farklı bir toplumsal yapı ve okur kitlesi içerisinden gelmesi de genellikle ele aldığımız e-bülten örneklerine kıyasla bize daha farklı şeyler öğretebilir. Özellikle Asya ülkelerindeki medya ekosistemlerinin farkları normalde üzerine düşünmediğimiz farklı sorunları ve imkânları görmek için önemli bir alan.

FACEBOOK NEFRET SÖYLEMİNİ KONTROL ETMEK İSTİYOR, AMA…

Hem tecrübelerimiz hem de bu konudaki araştırmalar gösteriyor ki sosyal medya platformlarının algoritmaları makul paylaşımlar yapanları sevmiyor. Komplo teorileri, nefret söylemi ve diğer “etkileşim odaklı” paylaşımlar daima algoritmalar için daha öncelikli.

New York Times’ın geçtiğimiz hafta yayınlanan haberi de en azından Facebook özelinde bu durumun nedenini anlamamıza yardımcı olabilir. ABD seçimlerinin sonrasındaki süreçte şirket haber akışı algoritmasında ufak değişiklikler yaparak daha sivil bir ortam oluşturmayı ve güvenilir haber kaynaklarını öne çıkarmayı denemiş. Fakat ekibin ısrarlarına rağmen, kullanıcıların sitede kalma süreleri düştüğü için bu değişikliklerin hepsi bir süre sonra geri çekilmiş. Yani Facebook daha kaliteli ve güvenilir kaynakların olduğu bir akışı sadece daha az para kazanacakları için kullanmamayı tercih etmiş.

KISA KISA

  • Trump’ın seçimleri kaybetmesiyle ABD medyasındaki dostları araya mesafe koymaya başladı.
  • Pandeminin gazetecilik üzerindeki etkisi 2008 krizini aşacak gibi görünüyor.
  • Gazeteciler için dijital güvenlik riskleri artmaya ve çeşitlenmeye devam ediyor.
  • Gençlere odaklanan yayınlar yükselen bir trend olma potansiyeli taşıyor. 
  • Vox’un kurucusu ve yıldızı Ezra Klein yayınından ayrılıp New York Times’a transfer oluyor.
  • Macbookların yeni çipleri ile birlikte gelen performans ve çalışma süresi evrimi sürekli hareket hâlindeki gazeteciler için bu bilgisayarları daha da cazip bir hâle getirecek gibi görünüyor.
Fransa'nın yeni güvenlik yasasına karşı gerçekleştirilen protestolardan bir kare. Birçok farklı bayrak ve pankartın beraberinde, önlerindeki uzun pankartta "özgürlüğümüz için" yazıyor ve Paris polis şefinin üstüne çarpı çekilmiş bir portresi var.
Fotoğraf: AP Photo/Francois Mori

Haftanın odağı: Basının ve Fransa’nın istisnacılık sorunu

Her toplumun kültürel anlamda farkları var ve bunlar kimi konuların nasıl ele alındığını, sorunlara nasıl yaklaşıldığını ve neyin daha önemli olduğunu belirlemede büyük bir rol oynuyor. Fakat kimi zaman bunu farklı bir şekilde yorumlayan toplumlar kendileri için istisnalar yaratmaya ya da genel olarak kendilerini diğer toplumlara kıyasla daha özel bir yerde konumlandırmaya çalışıyor.

Bunu en sık yapan ülkeler ise ABD ve Fransa. Özellikle “Amerikan istisnacılığı” kalıbı artık tüm dünyada bilinen bir kullanım. Geçtiğimiz haftalarda Fransa da bu istisnacılığı daha aktif bir şekilde kullanmaya başladı. Sebebi ise Macron ve Fransa hükümetiyle Fransız basınının ülkedeki Müslümanlara ve genel olarak İslam’a karşı tavırları. Hedeflerinde ise bu konuda Fransa’ya karşı görece daha sert bir eleştiri getiren ABD basını var.

Elbette burada tecrübe farkının ve çeviride kaybolan detayların etkisi yadsınamaz. Fransa’da 2015 yılından bu yana 250’den fazla kişinin terör saldırılarında hayatını kaybetmesi ve Fransa siyasetinde dünyanın geri kalanına göre daha katı bir laiklik tanımının olması kimi konuların dışarıdan bakan gazeteciler tarafından yorumlanmasını zorlaştırabiliyor.

Diğer yandan Fransa’nın bu “özel koşullarını” kendisi için bir istisna yaratmak ve dünya basınının konuyla ilgili nasıl konuşacağını belirlemek için kullandığı da bir gerçek. Macron’un son terör saldırıları sonrası yaptıkları ve söylediklerine dair eleştirel fikir yazıları yayınlayan Financial Times ve Politico Europe bu fikir yazılarını yayından kaldırdı; iki yayın için de tarihlerinde bir ilk. Macron ile yaptığı röportajda konuya eleştirel bir yaklaşım getiren Ben Smith ise Fransız basını tarafından “süperstar” gibi sıfatlarla küçümsendi.

Fransız basını bu istisnacılık konusunda aktif bir rol oynuyor. Bu konudaki eleştirilerin tek sebebi olarak Amerikalı “woke kültürü”nü göstermek gibi yollara başvuruyorlar. Benzer bir küçümseme ve istisnacılık #metoo hareketinin Fransa’da ilk başladığı zamanlarda da yaşanmıştı. Benzer şekilde Fransız basınının görmezden gelmek istediği sorunların suçunu Amerikalılara attığı örnekler maalesef çok fazla.

Burada basının daha eleştirel bir rol oynaması gerekiyor. Elbette kültürel ve toplumsal farkları daima gözetmek ve bunu doğru bir şekilde aktarmak gerekiyor. Fakat bu evrensel değerleri veya köklü sorunları görmezden gelmek için kullanılmaya başlandığında gazeteciler bunun önünde durması gereken ilk kesim. Bunu yapmadıkları zaman hem ülkemizde hem de şu an Fransa’da gördüğümüz gibi bu istisnacılığın bir sonraki adımı basının özgürlük alanını kısıtlamak oluyor.


Bu bülten Heinrich Böll Stiftung Türkiye Temsilciliği desteğiyle yayınlanmıştır.

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir