“Ya yeni bir yol bulacağız ya yeni bir yol yapacağız.”
Kuşkusuz Hannibal, bu sözü yakıcılığını iyiden iyiye hissettiren çok yönlü medya krizi için söylemedi ama durumumuz bundan ibaret. Medya kurumları, ekonomik, siyasi, ekolojik, teknolojik vb. sebeplerle varlıklarını sürdürmekte zorlanıyor. Sebep her ne olursa olsun gün sonunda ya kurum pes edip kapısına kilit vuruyor ya da karın tokluğuna çalışıp, çalıştırmaya devam ediyor.
Tirajların her geçen gün düştüğü ve dijital mecralardaki haber için ödeme yapma davranışının henüz gelişmediği Türkiye’de medya krizi akademik çalışmalar ve çeşitli konferanslarda da sıkça işlenen bir konu. NewsLabTurkey’nin hayata geçirdiği sürdürülebilir gazetecilik programında da medya krizine ve krizden çıkış yollarına dair pek çok fikir, medya profesyonelleri ve akademisyenler tarafından dile getiriliyor.
Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik kriz yerel olsa da yaşanan küresel çapta bir medya krizi. Peki dünyada durum ne? Bir süredir Fransa’da yaşıyorum ve buradaki basın sektörünü takip edip, çalışma prensiplerini anlamaya ve toplumun haber tüketim alışkanlıklarını kavramaya çalışıyorum.
Türkiye’de olduğu gibi Fransa’da da sadece dijitalde yayın yapan kurumlar mevcut. Bunlar arasında en dikkat çeken ise Mediapart (Katılımcı Medya). 2008 yılında Le Monde’nun Eski Yazı İşleri Müdürü Edwy Plenel ve arkadaşları François Bonnet, Gérard Desportes, Laurent Mauduit tarafından kurulan Mediapart, Fransızca, İngilizce ve İspanyolca dillerinde yayın yapıyor.
Mediapart, son yıllarda Fransız siyasetine damgasına vuran Sarı Yelekliler eylemleri esnasında yaptığı haberler ve takındığı tutum, Ekoloji Bakanı François de Rugy’nin devletin kasasından lüks davetler verdiğini ortaya çıkartan ve istifa etmesini sağlayan araştırması, gözaltında olduğu esnasında polisler tarafından nefessiz bırakılarak öldüğü anlaşılan Cédric Chouviat’a ait ses kayıtlarını yayınlaması ve daha pek çok haberle ülke gündemine yön veriyor.
Okurlarından gelen yazıları editoryal süzgeçten geçirmeden yayınladıkları blog sayfası bulunan Mediapart, 2011 yılında WikiLeaks’ten esinlenerek FrenchLeaks‘i kurdu. Özellikle Fransa ve Avrupa ile ilgili kamu yararı taşıyan belgelerin ortaya çıkması için kurulan sitede, Mediapart gazetecileri tarafından araştırılan evraklar, kaynak gizliliği ve kamu yararı ilkeleri çerçevesinde okura sunuluyor. FrenchLeaks üzerinden Eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’in 2007 seçimleri için Libya’nın eski lideri Muammar Kaddafi’den yasa dışı finansman sağlaması, Fransız Futbol Federasyonu’nda yaşanan ırkçı kota uygulaması, Eski Bütçe Bakanı Jérôme Cahuzac’a ait İsviçre’deki gizli banka hesapları, ortaya çıkarılan önemli yolsuzluklardan bazıları.
Editoryal süreci tamamen bağımsız kılmak için şirket yönetimini bir vakfa devreden Mediapart’ın kurucularından Edwy Plenel, sürdürülebilir ekonomik modellerini, bağımsız ve araştırmacı gazeteciliği NewsLabTurkey için anlattı.
Plenel, Mediapart’ın kuruluş amacının iki yönlü olduğunu ifade ediyor, “Halkın haber alma özgürlüğü için bağımsız gazetecilik yapabilmek ve basın özgürlüğünü savunmak, öte yandan dijital çağda reklamlar olmadan okuyucu desteğiyle de kâr sağlanabileceğini kanıtlamak.”
10 milyon tekil ziyaretçi
Mediapart’ın 215 bin bireysel, 5 bin kurumsal abonesi olduğunu aktaran Plenel, aylık 5 milyon tekil ziyaretçi sayısının, pandemi nedeniyle evlerimizde kaldığımız 2 aylık dönemde 10 milyona ulaştığını söylüyor.
[bctt tweet=”Edwy Plenel: Kamuoyu tartışmaları dışında Mediapart’a herhangi bir baskı yapılamaz.” username=”newslabturkey”]
Araştırmacı gazetecilik çalışmaları sebebiyle sık sık Macron yönetiminin hedefi olan ve daha önce polis baskınıyla gazete bürosunda arama yapılmak istenen Mediapart’ın siyasi baskı altında olup olmadığını sorduğum Plenel, basın özgürlüğünü ihlal eden polis baskını için şikâyette bulunduklarını söylüyor ve ekliyor, “Mediapart tamamen bağımsız bir yayındır, bu yüzden kamuoyu tartışmaları dışında Mediapart’a herhangi bir baskı yapılamaz. Gazetenin 15 Ekim 2019 itibariyle hissedarı bulunmuyor. Kurum, kâr amacı gütmeyen Özgür Basın Vakfı tarafından idare ediliyor.”
Mediapart, bu yöntem biçimini belirlerken Fransa ve dünyadaki farklı medya sahiplik yapılarını tüm detaylarıyla incelemiş. 3 yıl süren toplantılar sonrası Mediapart’ın tamamı bir vakfa devredilmiş. Böylelikle editoryal ekip ve mali ekip birbirinden tamamen ayrılmış. Vakıf tüzüğüne göre hiçbir kişi ve kurum vakıfta söz ve hisse sahibi olamıyor ayrıca gazetenin özgür, bağımsız, katılımcı ve eleştirel yapısı değiştirilemiyor.
Sadece okuyucularımız bizi satın alabilir
“Sadece okuyucularımız bizi satın alabilir” sloganını benimseyen ve şimdiye kadar hiç reklam almamış olan Mediapart’ın tek gelir kaynağı abonelik ücretleri. Dünya’da sadece dijitalde yayın yapan ilk gazetenin Mediapart olduğunu söyleyen Plenel, gazetenin sermayeden bağımsız ekonomik modelini şöyle tanımlıyor, “Amacımız abonelik sistemiyle reklamsız yayın yapmaktı. Reklamın bilgiyi tahrip ettiğini ve gazeteciliğin kalitesini bozacağını biliyorduk. Bu nedenle abonelik ücretini tek gelir kaynağı olarak belirledik. Zaman bizi haklı çıkardı tüm gelirimizi aboneliklerden sağlıyoruz.”
Plenel’in 10’ncu yılda Mediapart’ın kuruluş hikâyesini anlattığı “La Valeur de l’information” isimli kitabı bulunuyor.