NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
Bu hafta “Ne Okuyoruz” bölümüne İngiltere’deki Conservative Party’nin tek gecelik doğrulama platformu ve Rusya’nın gazetecileri baskı altına almak için düzenlediği yeni yasa ile siyasetin ağırlığı hâkim.
“Haftanın Odağı” ise YouTube’un Content ID sistemi. Bu sorunlu telif denetleme teknolojisinin geçmişini ve bitmek bilmeyen sıkıntılarını sizler için özetledim.
Şimdilik benden bu kadar. Görüş ve önerilerinizi her zaman bekliyoruz.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu Hafta Ne Okuduk?
BİR AKŞAMLIK DOĞRULAMA PLATFORMU: Birleşik Krallık’ta alınan erken seçim kararının ardından seçim öncesi liderlerin katıldığı tartışma programları da başladı. Bu tartışmalardan birçok farklı konuyla alakalı gündem başlıkları çıksa da, en büyük olay 19 Kasım’da Conservative Party’nin Twitter’da gittiği kimlik değişimi oldu.
19 Kasım akşamı Conservative Party lideri Boris Johnson ile Labour Party lideri Jeremy Corbyn arasındaki programın başlamasıyla 76.000 takipçisi olan @CCHQPress isimli Conservative Party hesabı ismini ”factcheckUK” olarak değiştirdi, yayın boyunca Corbyn’in söylediklerine odaklanan “doğrulamalar” paylaştı ve yayın sonunda Boris Johnson’ı “açık kazanan” ilan etti.
Bu durum elbette büyük tepki topladı. İngiltere merkezli Full Fact bir kınama yayınladı, Twitter ise tekrarı durumunda yaptırım uygulayacaklarını söyledi. Bu durum aynı zamanda bir ilk. Her ne kadar devlet veya parti desteği ile kurulan ve propaganda yürüten “doğrulama platformları” olsa da, bir partinin doğrudan ve açık bir şekilde böyle bir propaganda yöntemine başvurması, doğrulama platformlarını ve gazetecileri ileride çok tehlikeli günlerin beklediğinin bir habercisi gibi görünüyor.
RUSYA’DA DEVLET BASKISI ARTIYOR: Basın özgürlüğü dediğimizde Rusya aklımıza genellikle kötü örnekler kısmında geliyor. Basının ve gazetecilerin üzerindeki baskı ülkede her geçen gün artıyor ve yeni düzenlenen bir yasa da bunu daha kötüye götürecek gibi.
Bu yasaya göre yurtdışında bir kurumdan ödeme veya destek alarak gazetecilik yapan ya da yurtdışında üretilmiş işlerin dağıtımını yapan kişiler ”foreign agent” yani yabancı ülkeler için çalışan lobici ya da ajan olarak tanımlanacak. Bu da yaptıkları ya da yapabilecekleri gazeteciliğin üzerinde çok daha ciddi bir baskı yaratması veya dışarıdan gazetecilere verilen desteğin azalması ile sonuçlanabilir.
Alakalı bir diğer gelişme de Rusya’nın ülkede satılacak bilgisayar ve türevi (akıllı telefon gibi) ürünlerde yerli yazılımların da kurulu olarak gelmesini zorunlu kılacak yeni bir yasa geçirmiş olması. Her ne kadar bunu yerelleştirme ile savunmak isteseler de, böyle bir müdahale gözetim için ciddi bir kapı açılması demek.
YAPAY ZEKÂ VE GAZETECİLİK BİRLİKTE NEREYE GİDER?: Yapay zekâ alanındaki ilerlemeler ve umutlu gelişmeler hemen her sektörde bu teknolojinin nasıl etkileri olabileceği üzerine bir süredir kafa yorulmasına yol açtı. Bu konuda yapılan en güncel araştırmalardan birisi de geçtiğimiz hafta içerisinde London School of Economics’ten geldi.
Rapor yalnızca pozitif noktalara odaklanmıyor; eksikleri, sorunları ve yaşanabilecek sıkıntıları da ele alıyor. Bu yüzden konuyla ilgilenen ya da sektörün geleceğine dair fikir sahibi olmak isteyenler için önemli bir okuma. Eğer şimdilik vaktiniz yoksa, rapora katkıda bulunanlardan birisi olan Johannes Klingebiel’in kendi perspektifini detaylı bir şekilde anlattığı bu yazıyı okuyabilirsiniz.
YALAN HABERİN NÖROBİLİMİ: Yalan haber konusu üzerine artık her alanda araştırmalar yapılıyor, bu kavrama birçok farklı perspektiften bakılıyor. Bunların arasına geçtiğimiz günlerde bir nörobilim araştırması da katıldı. Çalışma yalan haberlerin insanların dikkatini nasıl çektiğine ve duygusal etkilerine odaklanıyor. Bu konuda yapılan her bilimsel araştırma bakış açımızı genişletmek için faydalı bir adım.
Ayrıca yalan haberin video hâli olan “deepfakes” de bu yılın en güncel başlıklardan birisiydi ve hemen herkes buna karşı ne yapacağız diye düşünüyor. John Bowers, Tim Hwang ve Jonathan Zittrain dikkat etmeniz gereken üç temel noktayı anlatan bir yazı kaleme aldı.
KISA KISA:
Tow Center, platformlar ve yayıncılar arasındaki ilişkinin değişimini inceleyen bir rapor yayınladı.
Rusya ve Çin’in dünyadaki bilgi akışını giderek daha sert bir şekilde kontrol etme çabalarını anlatan bir yazı GIJN’de yayınlandı.
Fact-Checking Innovation Initiative, doğrulama konusundaki yaratıcı ve önemli fikirlere destek vermek istiyor. Çağrı metni burada.
Spotify kişiselleştirilmiş çalma listeleri ailesine günlük bir podcast listesi ekledi.
Nautilus el değiştirirken eski yönetimin ödemediği 186.000 telif borcu da sözleşmenin bir parçası oldu.
Haftanın Odağı: YouTube ve Content ID
22 Kasım akşamı Kutsal Motor isimli YouTube kanalının Twitter’da yaptığı paylaşım, aslında uzun zamandır kullanılan ama çok bilinmeyen bir YouTube özelliğini gündemimize taşıdı. Content ID isimli bu sistem uzun zamandır büyük tartışmaların ve YouTube kaynaklı sorunların merkezinde fakat ülkemizde çok bilinmiyor. Bu yüzden bu haftanın odağında bu sistemi ve ne gibi sorunlara sebep olduğunu sizlere anlatmak istedim.
Content ID, YouTube’un büyümesi ve insanların istediği her şeyi yüklemeye başlaması üzerine telif haklarını korumak için geliştirilmiş bir teknoloji. Tamamen algoritmik olarak çalışan bu teknoloji, telif sahiplerinin verdiği her türlü ses ve videoyu kullanıcıların yüklemeleri içerisinde tarıyor ve benzerlerini yakaladığı zaman bu videolara ve kanallara çeşitli yaptırımlar uyguluyor. Sorun da tam olarak bu sistemin otomatik işleyişinden doğuyor.
Bu sistem geçmişte NASA’nın kendi Mars inişi videosunun yayından kaldırılmasına, bir müzisyenin “white noise” çalışmasına 5 farklı telif sahipliği iddiası gelmesine sebep oldu. Kimileri ise sahte telif iddialarını kullanarak insanlardan fidye bile isteyebiliyor. Kutsal Motor’un yaşadığına çok benzer bir olay da Family Guy’ın bir bölümünde internetten aldıkları bir oyun videosunu kullanmaları yüzünden 2016’da gerçekleşmişti.
Büyük şirketler; özellikle de TV kanalları, film ve müzik yapımcıları, bu noktada sınırsız yetkiye sahip ve onlardan gelen otomatik telif talepleri anında onaylanıyor ve çoğu zaman kullanıcı haklı olarak itiraz etse bile bu da otomatik olarak reddedilebiliyor. Elbette Content ID sisteminin keyfine göre hareket etmesi için büyük bir şirket olmanıza da gerek yok.
Böyle bir durumda eğer videodan reklam geliri söz konusuysa bu para doğrudan telif sahibi olduğunu iddia eden kişiye yönlendiriliyor ya da reklamlar tamamen kaldırılıyor. Üstelik haksız olsalar bile o süreçte kazanılan paranın geri iadesi söz konusu olmuyor.
Bununla birlikte bu tarz yanlış telif iddiaları kullanıcıların kanallarını kaybetmesine de sebep olabiliyor. Eğer üç kez böyle bir taleple karşılaşırsanız kanalınız kapatılabiliyor. Çoğu zaman sistem yanlış iddiaları sistemden kaldırmadığı ya da geç kaldırdığı için, kimi zaman da itirazlarınız kabul edilmediği için böyle bir riskle de her zaman karşı karşıyasınız.
İşin daha vahim yanı ise bu konuda hâlâ bir çözümün ufukta görünmemesi. Her ne kadar YouTube kimi adımlar atsa da, büyük şirketleri kaybetmek istemediği için bu adımların anlamlı bir yaptırımı olmuyor. Büyük şirketlerin parçası olmadan içerik üretmeye ve bunu YouTube’da yayınlamaya çalışanlar sürekli bu sahte veya yanlış telif iddiaları ile karşı karşıya kalmak durumunda.