NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
Bu hafta “Ne Okuduk” bölümümüzde sektörün ekonomik sıkıntıları ve gazeteciliğin köklü sorunları ön planda. Nielsen’in gazeteciliğin geleceğine dair blog postu bu haftanın en önemli yazılarından birisi.
“Haftanın Odağı” ise Patreon. Serbest çalışan birçok kişinin bağımsız bir şekilde üretmeye devam edebilmek için kullandığı bu platforma dair bir giriş niteliğindeki odağımızda Patreon ile neler yapabileceğinizi anlattım.
Şimdilik benden bu kadar. Görüş ve önerilerinizi her zaman bekliyoruz.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu Hafta Ne Okuduk?
CALIFORNIA’DA YENİ YASA FREELANCERLARI ZORA DÜŞÜRDÜ: Serbest gazeteciler kariyerlerinin birçok noktasında ciddi zorluklarla uğraşıyor. Bu noktada kendilerini korumak ve güvenceye almak için birçok şeyi deniyorlar. Çok nadir de olsa, kimi zaman devletler bu konuda bir güvence sağlamak isteyebiliyor. Ama dikkatli olunmazsa bu çabalar daha büyük sorunlara yol açabiliyor. Tıpkı California’da olduğu gibi.
California eyaletinde yürürlüğe giren “gig economy” yasası, özellikle serbest çalışanlara bir güvence sağlamak için belirli bir miktarın üzerinde çalışanların serbest çalışan olarak değil, kadrolu çalışan olarak kabul edilmesi gerektiğini söylüyor. Gazeteciler için bu sınır yılda 35 içerik. Eğer California’da bir gazeteci herhangi bir yayına yılda 35 içerikten fazlasını üretirse, yasaya göre yayın onu kadrolu çalışan olarak görmek ve haklarını vermek zorunda.
Burada amaç serbest çalışanları korumak olsa da, yasa ters bir etki yaratmış durumda. Birçok yayın gazetecilere güvence vermek yerine önceden onlara verdikleri işi başka gazetecilere dağıtıyor ve bu sayede hiç kimseye haklarını vermekle uğraşmıyor. Her ne kadar fazlasıyla sorunlu olsa da, maalesef yaptıkları yasal. Bu da birçok serbest gazetecinin iş yükünü kaybetmesine ve kendisine yeni yayınlar bulmak zorunda kalmasına sebep oluyor.
Henüz bu konuda bir değişiklik olup olmayacağı belli değil. Fakat medya sektöründeki ekonomik sıkıntılar ile çalışanların haklarına karşı hâli hazırda negatif yaklaşımı olan bir ülke bir araya gelince, maalesef bunun sonuçlarını yine gazeteciler çekiyor.
GIJC 19 SONA ERDİ: Global Investigative Journalism Conference 2001 yılından bu yana devam eden ve dünyanın dört bir yanından araştırmacı gazetecilerin bir araya gelerek tecrübelerini paylaştığı önemli bir etkinlik. Bu yıl 26-29 Eylül tarihleri arasında Hamburg, Almanya’da gerçekleşen etkinliğe 130 ülkeden 1700’ün üzerinde gazeteci katılmış.
Bu yılın etkinliğinde mobil gazetecilik, ortak çalışmanın önemi ve veri gazeteciliği gibi birçok önemli konu ele alındı. GIJC19’daki oturumların videoları da etkinliğin YouTube kanalına yüklenmeye başlamış. Eğer programda görüp de ilginizi çeken oturumlar olduysa kanalı takipte kalmanızda fayda var.
FACEBOOK GAZETECİLERE PARA VERMEK İSTEMİYOR: Gün geçmiyor ki Facebook ve gazeteciler arasındaki ilişkiye dair yeni bir haber okumayalım. Daha önceki bültenlerde de bahsettiğimiz yenilenen “News” tabı konusunda hâlâ birçok detay belli değil. Fakat ortaya çıkan her yeni detay, durumun daha da kötüleşeceğine birer işaret.
En son gelişme ise Facebook’un haber odalarına bir gelir olacağını iddia ettiği bu yeni özellikten aslında çoğunluğun faydalanamayacak olması. Facebook her ne kadar olabildiğince çok haber sitesini buraya katılmak için ikna etmeye çalışsa da, çoğuna para vermek istemiyor. Sadece dörtte biri Facebook ile anlaşmasından maddi bir getiri elde edebilecek.
Bu durum elbette sektördeki birçok insanı şaşırtmadı. Artık hemen herkes Facebook’un asıl amacının medyaya veya gazetecilere yardımcı olmak değil, sadece onları kullanarak daha fazla para kazanmak olduğunun farkında. Bunun üzerine The Verge’de yayınlanan bir sızıntıda Mark Zuckerberg’ün Demokrat Parti başkan aday adayı Elizabeth Warren hakkında yaptığı açıklamalar ile “tarafsız bir platform” olma ve yalan haberle mücadele iddialarına düşen gölge, bir hafta içerisinde gazeteciler ve Facebook ilişkisine gelen ikinci büyük darbe oldu.
TRUMP HABERLERİ PSİKOLOJİ BOZUYOR: Birçok insan için gündemi takip etmek artık yorucu ve yıpratıcı bir süreç olarak görülüyor. Buna sebep olan birçok farklı etken var: gündemdeki konular, internet ile hızlanan bilgi akışı, yalan haberler… Bir diğer önemli etken de politikacıların kendisi. Özellikle de Trump gibi liderler.
María Celeste Wagner ve Pablo Boczkowski tarafından yapılan bir araştırma, ABD’deki haber okurlarının Trump hakkındaki haberlere duygusal olarak nasıl tepki verdiklerini araştırmış. Sonuç: sinirleniyor, çileden çıkıyor ve bunalıyorlar. Araştırmanın bulguları fazlasıyla önemli. Bize yalnızca insanların ne hissettiklerini söylemekle kalmıyor, gazetecilere de tüm bunlara rağmen bu konularda insanların okuyabileceği haberleri nasıl yapabilecekleri konusunda fikir veriyor.
Bana göre bu araştırmanın söylediği en temel şeylerden birisi insanların çok fazla habere ve bilgiye maruz kaldıkları ve bunun onları duygusal olarak da etkilediği. Bu noktada gazeteciler sosyal medya ve tıklanma sayıları yerine, okurlara boğulmadan gündemi takip etmelerinde yardımcı olmanın yollarını düşünmeliler. Çünkü diğer türlüsü insanların kendilerini korumak için haber okumamaya başlamalarına sebep oluyor.
GAZETECİLİK Mİ DEĞİŞTİ YOKSA DÜNYA MI?: Gazeteciliğin geleceği üzerine tartışmalar sakin ama derin bir şekilde hemen her yerde devam ediyor. Her ne kadar farkında olmasak da, bu alana dair konuştuğumuz her başlığın içerisinde de bu konuya bir şekilde değiniyoruz. Bu yüzden de gazeteciliğin geleceğine dair fikirlerimiz, birçok tartışmayı da şekillendiriyor.
Rasmus Kleis Nielsen, geçtiğimiz hafta içerisinde yazdığı bir blog postuyla bu konuya önemli bir katkıda bulundu. Yazısında gazeteciliğin geleceğine dair fikirlerin iki ana koldan geldiğini savunan Nielsen, bunları iyi anlamak gerektiğinden bahsediyor. Öncü kol (vanguard) olarak tanımladığı grup ağırlıkla gençlerden ve birçok farklı arka plandan insanı kapsıyor ve bu grup dünyanın değiştiğini ve gazeteciliğin geleceğinde buna ayak uydurmanın olduğunu savunuyor. Geri kol (rearguard) ise ağırlıkla eski nesli barındırıyor ve bu grup dünyanın olması gerekenden fazla değiştiğini düşünüyor ve eski günlere dair bir romantizm besleyip onu tekrar canlandırmak istiyor.
Her konuda olduğu gibi burada da keskin bir siyah-beyaz ayrımı yapmak mümkün değil, Nielsen de böyle düşünüyor. Fakat günümüz koşullarında gazeteciliğin gelecekte kendisini koruyup topluma daha iyi hizmet edebilmesinin yolu öncüleri dinlemekten ve olabildiğince bu yaklaşımı benimsemekten geçiyor. Bu elbette koşulsuz değil, aksine tıpkı öncü kolun yaklaşımı gibi eleştirel bir güven olmalı.
Bu tartışmaları fazlasıyla değerli buluyorum çünkü gazeteciliğin kendisine ve geleceğine dönük soruları daha sık sormaya ve bunları cevaplamak için daha fazla emek harcamaya ihtiyacı var. Çünkü içinden geçtiğimiz bir dönüşüm süreci ve her dönüşüm bunu gerektirir.
Haftanın Odağı: Patreon
Dijitalde gazetecilik yapmanın en büyük sıkıntılarından birisi gelir modelinizi belirlemek. Artık reklamlar eskisi kadar büyük katkı sağlamıyor, üstelik mahremiyet sorunları da insanları reklamlardan korunmaya itiyor. Eğer büyük bir yayın değilseniz ya da elinizin altında bir teknolojik birikim yoksa abonelik sistemi kurmanız da zor. Eğer bir de serbest çalışan bir gazeteciyseniz işiniz daha da zor. Bu da birçok farklı yöntemin devreye girmesi demek.
Günümüzde bu soruna en iyi çözümlerden birisi Patreon. Özünde ürettiğiniz işi seven ve takip eden kişilerin sizin düzenli destekçileriniz olmasını ve bunun karşılığında onlara özel şeyler sunmanızı sağlayan bir sistem. Kuruluşundan bu yana yaratıcı insanların bağımsız bir şekilde ayakta durmasını amaçlayan bu platform her geçen yıl daha fazla insanın temel gelir kaynağı hâline geliyor.
Bunu çok basit bir şekilde Patreon’un kendi sunduğu platform içerisinde yapabiliyorsunuz. Patreon üzerinden ürettiğiniz işleri doğrudan paylaşabilir, hatta patronlarınıza özel bir podcast feed’i bile kurabilirsiniz.
Eğer bununla sınırlı kalmak istemezseniz farklı sistemleri de entegre etmeniz mümkün. Reddit ve Discord gibi platformları entegre ederek patronlarınıza özel bir topluluk kurabilir, Zapier entegrasyonuyla patronlara özel bir mail bülteni oluşturabilirsiniz. WordPress eklentisi ile kendi kişisel ödeme duvarınızı kurmanız bile mümkün. Bunların hepsine de buradan ulaşabiliyorsunuz.
Ne var ki hem kendi tecrübemden hem de diğer insanların öykülerinden çıkarttığım en önemli ders, Patreon’un size yardımcı olabilmesi için iyi bir kampanya kurmayı başarmanız ve sizi destekleyecek kişilerle bir topluluk bağı oluşturmanız gerektiği. Çünkü insanların sizi desteklemek için bir sebebi olmalı. Sadece bir şeyler üretmeniz değil, bunu desteklenmeye değer kılmanız, yaratıcı yöntemler geliştirmeniz ve aynı zamanda destekçileriniz ile sağlam bir ilişki kurmanız gerekiyor.
Elbette Patreon mevcut ekonomik zorluklara ve serbest gazeteciliğin sorunlarına ancak bir noktaya kadar çözüm olabiliyor. Ne olursa olsun güvencesizlik ve sektörün sıkıntıları daha kökten çözümler gerektiriyor. Yine de elimizin altında böyle bir platformun olması, alternatifleri denememize ve yeni çözümler üretmemize fırsat sağlıyor.