NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
Bu hafta “Ne Okuduk” bölümünde araştırmacı gazetecilik projelerini bir oyunla desteklemek isteyen Point ekibinden, Bellingcat’in yeni podcastinden, ABD’deki başkan aday adaylarının TV münazaralarına kadar birçok farklı konuyu ele alıyorum.
“Haftanın Odağı” ise stratejik sessizlik kavramı. Gazetecilerin bazı konuları işlerken her veriyi habere dahil etmemesi gerekebileceğini savunan bu kavramın önemini ve hangi durumlarda kullanılabileceğini yazdım.
Şimdilik benden bu kadar. Görüş ve önerilerinizi her zaman bekliyoruz.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
GAZETECİLİK START UP’INDAN DEDEKTİF OYUNU: Araştırmacı gazetecilik geçtiğimiz hafta da konuştuğumuz gibi zaman isteyen bir süreç. Bu da araştırmacı gazetecilik odaklı yayınların bütçe bulmasını zorlaştırabiliyor. Böyle durumlarda araştırmacı gazetecilik YouTube kanalı Point gibi yaratıcı yollar bulmanız gerekebilir.
Point, gerçekten farklı bir yaklaşım benimseyerek bir mobil oyun yapmaya karar vermiş. Şu anda Kickstarter üzerinden destekleyebileceğiniz oyun, Point ekibinin yaptığı gerçek araştırmaları oynayabileceğiniz bir dedektif-puzzle türünde bir hikâyeye dönüştürüyor. Ekibin planı iOS ve Android ile başladıktan sonra oyunu bilgisayar için de uyarlamak. Ayrıca ilerleyen zamanlarda yeni araştırmalarını da benzer şekilde oyunlaştırıp ek hikâye olarak satın almanızı sağlayacaklar.
Bu deney ilgi çekici ve gerçekten yaratıcı bir yaklaşım. Gerçek araştırmaları oyunlaştırmak haberin çok daha farklı bir hikâyeleştirmesini beraberinde getirebilir ve bu da normalde videolarını izlemeyecek bir kitleye ulaşmasını sağlayabilir. Aynı zamanda bunu sürekli hâle getirme istekleri hem daha farklı bir takipçi kitlesi kazanmasına hem de başarılı olursa Point’in düzenli bir gelir kaynağı yaratmasına imkân verebilir.
BELLINGCAT’TEN MH17 PODCASTİ: Bellingcat geçtiğimiz yıllar içerisinde çıkan en büyük dijital araştırmacı gazetecilik projelerinden birisi. Ekibi diğerlerinden farklı kılan en önemli yanı ise bunu tamamen açık veri kaynaklarını kullanarak gerçekleştirmesi. 2014 yılında MH17 uçağının vurulması üzerine başlattığı araştırma ile isimlerinin dünyada duyulmasını sağlamıştı.
Olayın beşinci yıl dönümünde hâlâ devam eden araştırmalarını geliştirmek ve o zamandan bu yana neler olduğunu anlatmak için bir podcast serisine başlayan Bellingcat, burada da başarılı bir örnek ile karşımıza çıkıyor. Şimdiden büyük ilgi toplayan podcast, aynı zamanda araştırmacı gazeteciliği podcaste nasıl taşıyabiliriz sorusuna da bir cevap niteliğinde. Eğer böyle bir planınız varsa Bellingcat’in podcastini incelemenizde fayda var.
GREENWALD BREZİLYA HÜKÜMETİNİ KIZDIRDI: Edward Snowden’ın 2013’te NSA’den sızdırdığı belgeleri haberleştirerek adını duyuran ve Pulitzer’i kazanan gazeteci Glenn Greenwald bu sefer kendi ifadesiyle Snowden belgelerinden bile daha büyük bir sızıntıyı haberleştiriyor. Brezilya’dan gelen ve başında olduğu The Intercept’in Brezilya edisyonunda yayınlanan belgeler ülke tarihindeki en büyük yolsuzluk ve rüşvet araştırması olarak anılıyor. Belgelerde ortaya çıkan araba yıkama firmaları ile para aklama olayından dolayı Operation Car Wash olarak anılan bu dosya, Greenwald’un Brezilya’da ciddi bir tepki toplamasına sebep olmuş durumda.
Brezilya’daki yasaların gazetecileri ve ifade özgürlüğünü koruyor olması veya birçok farklı kurumun belgeleri doğrulamış olması Greenwald’a karşı tepkiyi azaltmıyor. Kendisini yalancılıkla ve iftira ile suçlayan politikacılardan The Intercept’in kapatılmasını isteyenlere, homofobik saldırılardan sınır dışı edilmesi için toplanan 100.000’den fazla imzaya kadar (kendisi Amerikalı fakat eşi Brezilyalı) birçok farklı yönden saldırıyla karşı karşıya. Ülkenin yeni seçilen aşırı sağcı başkanı Bolsonaro da bunları destekliyor. Greenwald’un “suç işlediğine inandığını” söyleyip hapse atmakla tehdit ediyor.
Tüm bunlar aslında günümüzde gazeteciliğin karşısındaki sorunun ciddiyetini de gösteriyor. Gazeteciler doğrulama, yanlış bilgiyle mücadele gibi şeylerle uğraşırken siz ne kadar çaba gösterirseniz gösterin, bir politik grubu kızdırmak sizin yalancı ve suçlu ilan edilmenize yetiyor. Böyle bir durumda da sorunun gazetecilikten çok daha büyük olduğu açık bir şekilde görülebiliyor.
CNN DEMOKRATLARIN MÜNAZARASINI YÖNETEMEDİ: ABD’de 2020 seçimleri yaklaşırken, Demokratlar başkan adaylarını belirlemek için aday adayları arasında canlı münazaralarına başladı. İkincisi CNN tarafından yönetilen bu münazarada 20 aday vardı fakat adayların ne dediği kadar CNN moderatörlerinin akışı yönetme şekli de tartışma konusu oldu.
CNN’in üç muhabiri tarafından yönetilen münazaralarda en büyük sorun moderatörlerin neredeyse kimseye cümlesini tamamlama şansı vermemeleriydi. Potansiyel adayların politikalarını 30 saniyede açıklamalarını istemeleri ve süre dolunca sözlerini kesmeye çalışmaları çok eleştirildi. Bir diğer önemli sorun ise moderatörlerin bu konularda cümleleri kesip ardından diğer adayları birbirine düşürecek tarzda sorular sorarak ortalığı kızıştırma çabalarıydı. Birçok gazeteci ve medya eleştirmeni bunu CNN’in münazarayı bir “reality” şova dönüştürme çabası olarak yorumladı.
Elbette politikacıların insanların izleyebilecekleri bir şekilde tartışmaları ve fikirlerini anlatmaları herkes için iyi bir şey. Fakat medyanın buna bir eğlence olarak yaklaşmaması gerekiyor. CNN örneğindeki sorunların temelinde bu yatıyor. Bu yayınları bir habercilik ya da kamu hizmeti bilinciyle yapmayınca, karşımıza politikacılarla dolu bir yarışma programı gibi bir şey çıkıyor.
BASILI GAZETELER HAFTALIK MODELE GEÇER Mİ?: Basılı günlük gazetelerin ciddi bir ekonomik sorunla mücadele ettiğini hemen herkes biliyor. Özellikle de insanların günlük gazetelerden alabilecekleri haberleri çok daha hızlı bir şekilde internetten alabiliyor olması, belirli bir kesim dışında günlük gazete ihtiyacını ciddi bir şekilde azaltıyor. Bu da gazetelerin yavaş yavaş alternatif yayın planları geliştirmesine neden oluyor.
Bunlar arasında en sık konuşulanlardan birisi gazetelerin hafta sonu modeline geçmesi. Yani hafta içi yayınlarını tamamen dijital olarak yapıp hafta sonları ya da sadece Pazar günleri özel bir gazete basması. Daha uzun soluklu hikâyelerle dolu olacağı düşünülen bu gazetelerin daha çok okunacağı da tahmin ediliyor. Ken Doctor, bu yöntemi ve işin ekonomisini bu yazısında kapsamlı bir şekilde incelemiş ve dönüşümün tahmin edilenden de yakın olabileceğini söylüyor.
Kişisel olarak haftalık haber dergilerine ve Pazar gazetelerine ilgim olduğu için bana cazip gelse de bunun olası yan etkileri konusunda şüphelerim var. Birinci yan etki yaşlı okur kitlesinin dışlanması ve daha savunmasız kalması. Belirli bir yaşın üstündeki insanların hâlâ gazeteleri tercih ettiğini biliyoruz. Bunun yanı sıra interneti kullandıklarında da dijital okur yazarlık eksikliği yüzünden manipülasyona ve yanlış bilgiye daha açık oldukları da birçok araştırmada görülüyor. Böyle bir hamle bu kitlenin çok daha savunmasız kalmasına sebep olabilir.
İkinci sorun ise arşiv. Her ne kadar dijitalin basılı kaynaklardan arşiv olarak birçok avantajı olsa da, söz konusu uzun vadeli arşivcilik olduğunda hâlâ basılı gazeteler daha iyi durumda. Herhangi bir haber sitesinde 5 veya 10 yıl öncesine dair bir haber bulmayı denediğinizde bu görülebiliyor. Dijitaldeki haberlerin korunması, yayınların saklanması ve müdaheleye karşı savunulması gibi birçok çözülmemiş sorun var. Bu alandaki sorunlar çözülmeden yapılan köklü geçiş, haber arşivciliği konusunda da ciddi sorunları beraberinde getirebilir.
Haftanın odağı: Stratejik sessizlik
Gazeteciliğe dair en genel kanılardan birisi gazetecinin temel görevinin okura olayları eksiksiz bir şekilde aktarması gerektiğidir. Bu yaklaşıma göre gazeteci olaya dair her veriyi habere dahil etmeli ve eksik nokta bırakmamalıdır. Bu yaklaşımı benimseyenler, okurun anlatılan olaya dair her türlü veriye ulaşmasını sağlamanın görevi olduğunu düşündüğü için, olabildiğince kapsamlı ve geniş bir şekilde haberleri yazmaya çalışıyor.
Fakat bu durum, gazetecilerin ve yapılan haberlerin kötüye kullanılmasına da sebep olabilir. Özellikle radikal politik grupların eylemleri, terör saldırıları; bu eylemleri gerçekleştiren gruplar, yaptıkları eylemi bir propaganda aracı olarak görüyorlar ve basında yer alabilmesi için uğraşıyorlar. Çünkü eylemi gerçekleştiren kişi hakkındaki her detay (örneğin Yeni Zelanda’daki silahlı saldırıyı gerçekleştiren kişinin yazdığı manifesto) o kişinin fikirlerini yaymak ve kendisi gibi düşünenlere ulaşmak için bir araç olarak görülüyor. Terör saldırıları ve bu saldırıları gerçekleştiren kişilerin yaptıkları bunun en açık örneği.
Benzer şekilde intihar haberleri de aynı sorunu içeriyor. İntiharın nasıl gerçekleştiğine dair detaylar, kişinin intihar kararını anlattığı metinler intihara meyilli kişilerde etki yaratabiliyor. Bunu önlemek için yardım kaynaklarını habere eklemek sıkça uygulanan bir yöntem.
Gazetecilerin bu hatalara düşmemesi ve mesleklerinin başka amaçlara hizmet etmemesi için stratejik sessizliği benimsemesi ve kullanması gerekiyor. Haber için ilk bakışta önemli bir veri gibi görünen bazı detaylar, aslında olmasa da olur diyebileceğimiz şeyler. Mesleğimizin temelinde kamu yararı olduğunu düşündüğümüzde, kimi konularda stratejik sessizliği kullanmanın o verileri paylaşmaktan daha yararlı bir hareket olacağını hatırlamamız gerekiyor.
Bu haftanın odağına stratejik sessizliği aldım ve bu kavramı ve önemini anlatan yazılardan bir derleme yaptım. İyi okumalar!
- “When you see me on the news, you’ll know who I am” — Jon Marcus
- New Zealand media set protocols for court coverage of man accused of Christchurch attacks — Charlotte Greenfield
- The case for quarantining extremist ideas — John Donovan, Danah Boyd
- The Oxygen of Amplification — Whitney Phillips
- Media Manipulation, Strategic Amplification, and Responsible Journalism — Danah Boyd
- Study: Major media outlets’ Twitter accounts amplify false Trump claims on average 19 times a day — Matt Gertz & Rob Savillo
- As the Christchurch massacre trial begins, New Zealand news orgs vow to keep white supremacist ideology out of their coverage — Laura Hazard Owen