NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
Bu hafta “Ne Okuduk” bölümümüzde Avustralya’da polisin gazetecilere ard arda yaptığı baskınlar, Apple’dan gelen son haberlerin podcast ekosistemi üzerindeki etkileri ve platformların moderasyon sorunları gibi yine çok çeşitli içeriklerimiz var.
“Haftanın Odağı”nda ise YouTube’da gazeteciliği ve bu alanda yenilikçi işler üreten kanalları ele aldık. Özellikle platformu anlamanın ve ona göre işinizi şekillendirmenin ne kadar önemli olduğu örnek olarak eklediğimiz hemen her kanalda kendisini gösteriyor.
Şimdilik benden bu kadar. Görüş ve önerilerinizi her zaman bekliyoruz.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı

Bu Hafta Ne Okuduk?
AVUSTRALYA POLİSİNDEN GAZETECİLERE İKİ BASKIN: Gazetecilerin evlerine ya da ofislerine baskın yapılması, ellerindeki materyallerin polis tarafından incelenmesi gibi haberleri duyduğumuzda aklımıza genellikle belli başlı bölgelerdeki ülkeler geliyor. Fakat geçtiğimiz hafta, Avustralya’da polis iki ayrı baskın gerçekleştirdi ve ikisi de “devlet sırlarını” yayınladığı iddia edilen gazetecilere yönelikti.
İlk baskın 4 Haziran Salı günü News Corp için çalışan gazeteci Annika Smethurst’ün evine yapıldı. Gerekçe olarak “resmi sır olan bilgileri yayınladığı iddiası” gösterildi. Ertesi gün, 2GB Radio’da çalışan Ben Fordham da İçişleri Bakanlığı’nın kendisine benzer bir soruşturma altında olduğunu bildirdiğini söyledi.
6 Haziran Perşembe günü ise yine benzer gerekçelerle ABC televizyonunun Sydney ofisine baskın yapıldı ve polis ABC’nin 2017 yılında yayınladığı “Afghan Files” haberleriyle ilgili tüm belgeleri incelemek istediklerini söyleyip bilgisayarlara el koydu. Sabah başlayıp akşam 20:30’a kadar süren ve polisin kahve ve sandviç siparişi eşliğinde sürdürdüğü inceleme sonucunda bir USB bellek ile kimi dosyalar ABC’den alındı. Bu baskınla ilgili en büyük sorunlardan biri ise mahkeme kararında polise “dosyaları düzeltme ve silme” yetkisinin de verilmiş olmasıydı.
Görünen o ki, zaman geçtikçe gazetecilere karşı baskı ve onların neyi yazıp yazamayacağı konusunda otoriterlerin karar verme arzusu yayılarak artacak. Bu salgının birçok listede iyi durumdaki ülkeler arasında gösterilen Avustralya’ya yayılmış olması, bu karanlık ihtimalin işaretlerinden birisi.
APPLE’DAN PODCAST İÇİN ÖNEMLİ DEĞİŞİMLER: Geçtiğimiz hafta içinde gerçekleşen WWDC (Apple’ın yazılım odaklı konferansı) Apple cihazlarda kullandığımız işletim sistemlerinde gerçekleşecek değişimleri ve yenilikleri tanıttı. Genel bir bakış için burayı okuyabilir, gazeteciler ve medya alanındakileri ilgilendiren değişimlerin seçildiği bir derlemeye de buradan ulaşabilirsiniz.
Biz ise bültende özellikle podcast alanıyla ilgili olanlara bakacağız. Bunlar içerisinde en önemlisi, Apple’ın artık bir efsaneye dönüşen iTunes programının ömrüne son vermesi ve onu üç ayrı programa ayırması. Bunlardan birisi de bilgisayarlarınızda kullanabileceğiniz Apple Podcasts uygulaması. Podcastler için ayrı bir bilgisayar uygulamasının gelmesi birçok güzel özelliğin yanında, podcast bölümleri içerisinde bahsedilen kelimelere göre arama yapmak gibi bir özelliğin de gelmesi demek. Makine öğrenmesi temelli bu uygulama arka planda bölümlerin transkriptini çıkartıp arama yapılabilir hâle getiriyor ve bu sayede dinleyenlerin yaptıkları aramalar sadece açıklama ve başlıkla sınırlı kalmayıp konuştuğunuz her şeyi kapsayabiliyor.
Apple’dan podcast konusunda gelen bir diğer önemli değişim de alt kategorilerin artması. Şu anda görece sınırlı diyebileceğimiz bu alt kategorilere önümüzdeki günlerde çok daha kapsamlı ve niş başlıklar eklenecek. Bu sayede podcast dinleyicileri kendi ilgi alanlarına dair daha detaylı kategoriler bulup kendisini bu kategoride etiketleyen programlara ulaşma şansına erişecek.
YANLIŞ BİLGİ ÜRETEN İFŞA EDİLMELİ Mİ?: Geçtiğimiz haftanın önemli başlıklarından birisi olan Pelosi’nin sahte videoları konusunda bu hafta yine tartışma yaratan bir gelişme yaşandı. The Daily Beast videoyu montajlayan ve yükleyen kişinin kimliğini tespit edip yayınladı. Bunun ardından yaptıklarının doğru olup olmadığı üzerine gazeteciler arasında bir tartışma başladı.
Bir kesim bu yapılanı kişinin mahremiyet haklarına ve ifade özgürlüğüne bir saldırı olarak tanımladı. Bir gazetecinin her ne olursa olsun internete bir video yüklediği için o kişiyi hedef göstermemesi gerektiğini söyleyenler de oldu. Elbette burada durumu hedef göstermek olarak tanımlamak biraz sorunlu. Bu yüzden de diğer kesim bu konularda yanlış bilgiyi ve yalan haberleri üretenleri bilmenin ve arkasında yatan motivasyonu öğrenmenin sorunun çözümüne faydası olacağını ve bu yüzden de böyle bir haberin yapılmasında hiçbir sorun olmadığını savundu.
Özellikle yalan haber konusunun nasıl politize edildiğini, politikacılar için bu kavramın ve buna bağlı komplo teorilerinin nasıl bir kolay çıkış yolu hâline geldiğini düşünecek olursak, belki de gerçekten böyle içerikleri kimin ürettiğini bilmekte fayda var.
PLATFORMLAR MODERASYON İÇİN İNSAN HAKLARINI TEMEL ALMALI: İnternette içerik moderasyonu, özellikle büyük platformlar söz konusu olduğunda büyük bir sorun. Facebook, Google, Twitter gibi şirketlerin neye izin verip vermeyeceği kapalı bir dille yazılan topluluk kuralları gibi metinlere bağlı ve bunların yorumlanması tamamen keyfi bir süreç. Aynı zamanda bu şirketlerin her ülkede iş yapabilmek için devletlerle aralarını iyi tutmaya çalışmaları da devletlerin bunu bir avantaja çevirip şirketleri sansüre zorlamalarına sebep olabiliyor.
Bu konudaki ilginç çözüm önerilerinden birisi, Joel Simon’ın köşesinde ele aldığı David Kaye tarafından yazılan Speech Police isimli kitaptan gelmiş. Kitap, tamamen devletlerden bağımsız bir kurumun denetiminde bu platformların içerik yönetiminde insan haklarını temele almasının ve ifade özgürlüğü konusundaki her kararı tamamen insan hakları bildirgesindeki ifade özgürlüğü maddeleri temelinde vermesinin bir çözüm olabileceğini söylüyor.
Geçtiğimiz hafta gazeteci Carlos Maza’nın aşırı sağcı bir YouTuber tarafından düzenli olarak saldırıya ve onun fanları tarafından sürekli tacize uğraması yazıda örnek olarak kullanılmış. YouTube başta taciz videolarının kuralları ihlal etmediğini söylemiş, fakat sonrasında bu konularda daha katı olacaklarına dair bir blog postu yayınlamıştı. Kaye’ye göre YouTube’un saldırgan tarafa müdahale etmesi zorunlu, çünkü yaptığı aynı zamanda Maza’nın ifade özgürlüğünü sınırlamak. Bu da insan hakları bildirgesinin bir ihlali.
Elbette bu fikrin ne kadar uygulanabilir olduğu ya da nasıl uygulanabileceği tartışmalı. Fakat uzun zamandır bu konuda ortaya atılan çözüm önerilerinin hepsi “yapay zekâ” gibi altı doldurulmayan kavramlar haricinde bir şey söylemediği için taze bir fikir görmek güzel.
ZAMANSIZ İÇERİKLERİ UNUTMAYIN: Gazeteciler için sosyal medyanın ve dijital yayıncılığın getirdiği en büyük zorluklardan birisi de üretilen içeriklerin sonsuz bilgi yığını içerisinde kaybolması. Çoğu yayın için de geçerli olan bu durum, zamansız içerikler dediğimiz çok önemli ya da daima geri dönülebilecek haberlerin ya da yazıların unutulup gitmesine sebep oluyor.
Haley Correll, bu sorun için kendi haber odalarında ürettikleri çözümü aşamalı olarak anlatan bir yazı kaleme almış. Temelde sadece bir Excel dosyası gerektiren bu yöntem zamansız içeriklerin düzenli bir şekilde derlenip kategorilenmesine dayanıyor. Ekipteki herkes bu dosyaya erişebiliyor, böylece herkes yazdığı konuyla ya da o anki gündemle ilgili listede bir haber ya da yazı olup olmadığını kontrol edebiliyor. Ayrıca sosyal medya gibi yerlerde de böyle içerikleri hatırlatmak takipçileri siteye çekmek için faydalı.
Tek kişinin rahatça editörlüğünü üstlenebileceği böyle bir çözüm hem bu önemli içeriklerin okur tarafından unutulmamasına yardımcı oluyor hem de gazetecilerin yeni işlerini eskilerle kolayca destekleyebilmesini sağlıyor.

Haftanın Odağı: YouTube’da Gazetecilik
İnternetin getirdiği en önemli değişimlerden birisi gazetecilerin ellerine deney yapabilecekleri ve farklı anlatım tarzlarını kullanabilecekleri birçok araç sağlaması oldu. Bu yalnızca farklı türde içerik üretmek anlamında değil, izleyici ve okura da farklı şekillerde ulaşabilme ve onlarla etkileşim kurabilme imkânı anlamına da geliyor.
Herkesin (belirli filtre ve algoritmalara takılmadığı sürece) istediği videoyu paylaşabildiği ve izleyicilerine ulaşabildiği bir platform olarak YouTube, internetteki birçok Web 2.0 platformu içerisinde farklı bir yere oturdu. Burada insanlar hayatlarını anlatıyor, skeçler üretiyor, espriler yapıyor, oyun oynuyor ve kimileri de daha ciddi konuları ele alan seriler yapıyor. Elbette böyle bir platformda bir süre sonra gazetecilik de kendisine bir yer bulmaya başladı.
Elbette söz konusu YouTube’da gazetecilik olduğunda birçok farklı akım ve tarz var. Bilgilendirme amaçlı olanlar, araştırmacı gazetecilik yapanlar, vlog-yorum arası bir tarz izleyenler ya da ülkemizde son dönemlerde yükselen bir akım olarak sokak röportajları yapanlar var. Bunun yanı sıra birçok insan televizyon kanallarına ulaşmak için bir servis satın almak yerine artık YouTube canlı yayınlarını tercih edebiliyor ve bu özellikle küçük veya alternatif kanallar için büyük bir avantaja dönüşebiliyor.
YouTube kendi içerisindeki teknik imkânlarla ve insanların istediği zaman istediği şeyi izleyebilmesi sayesinde gazeteciler için video habercilik konusunda yeni kapılar da açıyor. Klasik televizyon gazeteciliğini YouTube’a taşımak yerine platformun sağladığı imkânlarla yeni şeyler deneyenler de kaçınılmaz olarak daha ön plana çıkıyor ve ilgi çekiyor. Özetle, elindeki aracı yaratıcı bir şekilde kullanmak, tıpkı diğerlerinde olduğu gibi, bu platformda da öne çıkabilmekte önemli bir etken.
Bu hafta odağımıza YouTube’da gazeteciliği aldık ve bu alanda başarılı ve yenilikçi işler üreten YouTube kanallarını derledik. İyi izlemeler.