Mehmet Tez: Dijital müziğin temel mecrası YouTube olmaya devam edecek

Müzik hem dünyada hem Türkiye’de dijitalleşmesi en koyu ve konforlu hissettiğimiz alanlardan oldu. Üretiminden dağıtımına, ritüellerinden dinleyici algısına kadar her şeyi yeniden düzenledi. Pek çok amatör ya da alternatif müzisyene öncelikle müzik yapma olanağını kolaylaştırdı. Sonra da dağıtımını büyük şirketlerin insafından kurtardı. Ve şu gerçek ki daha özgür bir müzik alanı yarattı. Diğer yandan da bazı güzel alışkanlıklarımızı, müzik tüketiminin sosyal yanlarını da eritti. Ve hiçbir zaman zaten yoluna konulamayan telif meselesini de biraz daha karmaşıklaştırdı. Hem müziğin bütün kıyılarına yüzmek coşkusunu hem de derinlere dalmanın zorlaşmasını müzik eleştirmeni Mehmet Tez ile konuştuk. Müzikteki dijital devrime buyrun bir de onun birikimiyle bakalım…

Dijital çağın gelişiyle değişen müzik piyasasınını konuşarak başlamalı galiba. Bu değişim size nasıl görünüyor?

Çok geniş bir yanıtı var bu sorunun. Ama özetle dağıtımın demokratikleşmesi ve dinleyici açısından devrim yaratan kişiye özel ve mobil dinleme deneyimi diyebiliriz. Dağıtım kolaylaşınca arz arttı ve çeşitlendi. Ufak tefek lokal grup ve sanatçılar seslerini duyurma imkânı bulunca dinleyicinin kolayca ulaşabileceği seçenekler çoğaldı. Eskiden mesela Brezilyalı bir yerel grubu (mesela Goiania şehrinden Boogarins) bulup dinleme şansınız sıfırdı. Şimdi dinleyen bu grubu da etkilendiği isimleri de 15 dakikalık bir araştırma sonucunda bulabilir ve kendine bir çalma listesi hazırlayabilir. Beğenirse internetten plağını sipariş edebilir. Bunların hepsini akıllı telefonundan yapabilir. Telefonuyla dilediği yerde bütün arşivini ve stream platformlarına üye olarak daha da fazlasını yanında taşıyabilir.

Müzik için bahsettiğiniz olanakların yanı sıra bir takım kayıplara da sebep olduğu tartışma konusu?

Olanaklardan biraz bahsettim, evet. Kayıplar yoruma açıktır. Elbette yeni nesillerin kolaylık olarak gördüğü ya da standart olarak bulduğu hizmet ve olanaklar bazıları için kayıp olarak nitelendirilebilir. Mesela albüm dinleme alışkanlığı artık pek kalmadı. Bir müzikal form olarak albüm önemini yitirdi. Şarkıların bir bütünlük arz ettiği bu müzikal anlatının yerini çalma listesi dinlemek aldı. Nasıl “internette uzun yazı okunmuyor” varsa uzun müzikal formlar da (albüm gibi) çoğunluk tarafından rağbet görmüyor. David Gilmour yakın tarihli bir röportajında gençliğinde insanların akşamları bir evde toplandığını, bir albüm koyup bir şişe şarap açarak dikkatle müzik dinlediklerini ve müzik tartıştıklarını anlatıp artık böyle bir şey olmadığını söylüyordu. 

Söz buralara gelmişken izninizle biraz daha “romantize etmek” istiyorum. Kartonet okumak, plak/CD biriktirmek, Gilmour’un dediği gibi buluşup baştan sona bir albümü dinlemek giderek kaybolan ritüeller. Bunların yerine yenilerinin geldiğini söylemek mümkün mü? 

Sanırım bizim dinleyici olarak şarkılar ve sanatçılarla kurduğumuz duygusal bağın doğası da değişti. Eskiden plak ve CD biriktirmek diye bir şey vardı, evet. Beğendiğiniz sanatçının albümüne dokunmak, plağını koyup dinlemek bir tür ritüeldi. Bu ritüelin yeni nesil dinleyicide teknolojinin de etkisiyle ortadan kalktığını görüyorum. Hangimiz sevdiğimiz albümlerin, şarkıların fiziksel albümüne sahibiz ki artık. Elimizde bir adet telefon var. Sevdiğiniz birine bir plak hediye etmekle, bir Spotify linkini WhatsApp’tan göndermek arasında bir fark olduğunu düşünenlerdenim. Kayıp mı kazanım mı ona dinleyiciler, üretenler karar versin.

Peki bir eleştirmen olarak daha fazla materyale daha hızlı ulaşmak damak tadınızı nasıl etkiliyor? 

Benim açımdan yani mesleğim açısından çok konforlu elbette teknoloji. Müzik bulmak, aramak, keşfetmek kısaca ulaşım çok kolay ve ucuz. Damak tadım, mesleğimden dolayı biraz karışık. Yeni albümleri geniş bir yelpazede dinlemem gerekiyor. Dinlediğim her şeyi elbette ki beğenmiyorum. Yani zamanımın çoğu beğenmediğim şeyleri dinleyerek geçiyor. Bu yüzden, yani müzik dinlemek zorunda olduğumdan gerçekten sevdiğim müziklere zaman ayıramadığım da oluyor. Böyle garip geliyor kulağa söyleyince ama gerçek. Benim kişisel olarak en sevdiğim şey müziği internette değil bir plakçının ikinci el plakları arasında aramak. Her şey internette var sanıyoruz ve internette olmayanları da yok sayıyoruz. Ama bu doğru değil. Gerçek hazineler hâlâ tozlu depolarda keşfedilmeyi bekliyor.

Müzikal bir eserin ya da müzisyenin popüler olup olmadığına bugün nasıl karar veriyorsunuz? Dijital teknolojilerin sizin alanınızdaki seyri normlarınızı değiştirdi mi?

Popülerliğin ölçüsü çok net. Rakamlar. Dinlenme ya da izlenme oranları, radyo raporları, dijital ve fiziki satışlar. Bunlara bakınca popüler olan ortaya çıkıyor. Ama “pop” bir janra olarak illa popüler demek değil artık günümüzde. Pop, sadece adı pop olan ve kolay dinlenmek üzere üretilmiş bir müzik türüne dönüştü. Eskiden daha sofistike bir türdü. Madonna da Rolling Stones da pop neticede. Şimdi pop müzikte bu çeşitlilik var mı emin değilim. Çoğu zaman, yeni mecralardan dolayı, popüler işler alternatif türler arasından çıkabiliyor. Her mecra kendi popüler isimlerini yaratıyor. Mesela Türkiye Spotify raporu açıklandı, en fazla dinlenen ismin Ezhel olduğu ortaya çıktı. Oysa YouTube’da rakamlara göre en fazla Türkçe pop dinleniyor. Popülerlik biraz da mecraya uyumlu olup olmamakla ilgili bugün. Spotify kullanan kitlenin beğenisi başka, arabasında trafikte sıkışan insanın radyoyu açınca duymak istedikleri başka. YouTube’da hiç para ödemeden müzik dinlemek isteyen kesimin zevki başka.

Bu çok doğru. Ama bir yandan müzik paylaşım dinamikleri sürekli değişip, çeşitleniyor. YouTube, Deezer, Spotify gibi kanallar yaygınlaşıyor, yenileri ekleniyor. Bu paylaşım dinamiklerinin değişimi nelere işaret ediyor? 

Mecralar ve popülerlik kriterleri hakkında söylediklerimle biraz ilgili bu sorunun yanıtı. Bugün en önemli popülerlik ve “başarı” kriterlerinden biri çalma listelerine eklenme oranı. Yani şarkınız, “stream” platformlarında milyonlarca insanın takip ettiği hazır tematik listelere ne kadar uygun. Buralara ne kadar ekleniyor? Yeni çıkan albümünüzde yer alan bir şarkının 2 milyon takipçili bir listeye eklenmesi, önemli bir başarı olarak görülüyor. Dolayısıyla eskiden radyo dostu şarkı hesabı yaparken bugün çalma listesine uygun şarkı hesabı yapılmasını çok da garipsememek lazım. Yeni şartlar bu tip yenilikleri (veya mecburiyetleri diyelim) de beraberinde getiriyor. 

Bütün bu devinimin ortasında yapımcılar nerede duruyor? Onların pozisyonu nasıl değişiyor?

Yapımcılık, dijital devrim sayesinde bir kurum olarak yeniden önemli olmaya  geri döndü. Özellikle bizde yapımcılık sesi güzel olan birini bulup daha önceden kendini kanıtlamış garantili formüller kullanarak albüm yapmaktı. Dağıtım tekeli de sizdeyse işiniz çok kolaydı. Kimse ne yeni sanatçı arıyordu ne de yeni türlere kulak kabartıyordu. Dijital devrim en tanınmayan isme dahi dağıtım ve yayılma imkânı sağlayınca yapımcılık yeniden tarif edildi. Daha doğrusu kendi standartlarına döndü. Bugün bağımsız label’lar üzerinden ana akıma çok sayıda sanatçı geliyor. Label ve prodüktörler geniş spektrumda işler çıkarabiliyorlar. Çünkü biliyorlar ki eski kafalı yapımcılara ihtiyaçları yok. Sadece Türk popu hâlâ yeni bir şey üretemiyor. Çünkü bu tür, maalesef hâlâ eski kafalı insanların elinde. 90’lardaki zenginlik ve renkliliğini de çoktan kaybetti. Tekrarlardan ibaret, dar bir kitlenin dinlediği sıkıcı bir ezbere dönüştü.

Sanatçı ve yapımcılara özellikle gelir anlamında dijital platformların esas kaynak olabileceğini düşünüyor musunuz?

Düşünmüyorum. Sanatçıların emeklerinin karşılığını alacakları yer konserlerdir. İnternet, şarkılara ulaşımı kolaylaştırdı ama ucuzlattı da. Konserler artık daha önemli. Az önce sanatçıyla dinleyici arasındaki duygusal bağın doğasının değiştiğinden söz etmiştim. Bu bağ bugün en güçlü konserlerde yaşanıyor. Canlı performanslar bu yüzden her zamankinden daha önemli.

Dijital konserlerden bahsediliyor bazen. Bu format bir gün canlı temasın yerine geçebilir mi?

Geçemez. 

Teknolojik gelişimin biraz da müzik üretim sürecine yansımasını konuşalım istiyorum. Bireysel üretimin kolaylaşması amatör müzisyenlerin üretimini aktivize ederken virtüöziteyi nasıl etkiliyor sizce? 

Her ikisinin de dinleyicisi farklı. Enstrümanlardaki ustalığa dayalı müzikler de, böyle olmayanlar da kendine dinleyici buluyor. Virtüözlük hâlâ önemli. Birinin varlığının diğerini olumsuz etkilediği söylenemez.

Konunun bir diğer yanı müzikal enstrümanların fizikselliğine olan ihtiyacı ortadan kaldırması. Birçok dijital araç, GarageBand, DAW, Studio One, Ableton, FL Studio, Logic Pro gibi program, yüzlerce farklı enstrümanın kaydının yapılmasına olanak tanıyor. Bunu nasıl görüyorsunuz? Ve müziğin kolektif yanını nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?

Öncelikle müzik bireysel ya da kolektif olmasıyla tarif edilmemeli. İyi ya da kötü müzik vardır. Bazen bireysel bazen kolektif olarak iyi ve kötü müzikler yapılıyor. Her ikisinin de yeri var hâlâ. Bu değişmedi. Sahne her zamankinden daha önemli demiştim. Neticede yapılan işi biriyle paylaştığınızda artık bireysellikten bahsedemeyiz. Bu anlamda müzik her zaman kolektif bir iş aslında. Öte yandan bir DJ ya da prodüktörün müzik üretirken gerçek enstrümanları kullanmak mecburiyetinde olmaması, bir senfoni orkestrasına da artık ihtiyaç olmadığı anlamına gelmiyor. Taş yerinde ağır. Teknoloji ve müzikteki dijital devrim konserlerin daha önemli olmasını sağladı. Bu durumda aslında biri diğerini destekliyor diye düşünmeliyiz. 

Bu dijital devrimi telif hakları açısından nasıl tartışabiliriz? Yanlış hatırlamıyorsam Taylor Swift vaktiyle ya iTunes ya Spotify’a haklarını vermemişti söz yazarlarına telif vermiyorlar diye? 

Teliflerle ilgili mesele asla tarafları tatmin edecek şekilde çözülemez. Çünkü sektör çok hızlı bir değişim içinde. Siz anlaştığınız anda şartlar değişiyor. Bu noktada sanatçının tercihi önemlidir. Şarkısını hangi şartlarda dinleteceğine o karar vermeli. Şu gerçek ki bu sistemde en az kazanan taraf maalesef sanatçılar. Ancak sanatçıların istediği telifler ödenirse o zaman da bu sistem kârlı olmaz. Kârlı olmayan sistem işlemez. Sistem olmazsa kimse müziğini dağıtamaz duyuramaz. Yani karışık ve çözümü kolay olmayan bir mesele bu. 

Başladığım gibi cevabı kapsamlı bir soruyla kapatayım sohbetimizi o zaman: Dijital müziğin geleceğiyle ilgili özellikle Türkiye özelinde öngörünüz nedir?

Çok geniş bir değerlendirme yapmakta güçlük çekiyorum. Ama şu söylenebilir, dijitalleşmenin alternatif müzik sahnemize yaradığı kesin. Bugün çok renkli bir manzara var. Bu daha da gelişecektir. Öte yandan hâlâ Türkiye’de çok büyük bir kesim müziğe para vermiyor. İnternetten yasa dışı yollardan elde edilen müzikler çoğunlukta. Platformlara üyelik de çok sınırlı. Bu durumun yakın gelecekte değişeceğini sanmıyorum. Yani telif meseleleri çözülecek gibi değil. Dijital müziğin temel mecrası dünyada da olduğu gibi YouTube olmaya devam edecektir. Bugün global olarak “stream” edilen müziğin yarısından fazlası YouTube üzerinde. Bu onu en büyük müzik platformu yapıyor.

Yazar hakkında

Ayşen Güven

Gazeteciliğe 2007 yılında Hayat Televizyonu ve Evrensel Gazetesi'nde başladı. Aynı dönemde Evrensel Kültür Dergisi yayın kurulunda yer aldı. Hayat Televizyonu'nda kameramanlık, muhabirlik, politika-bölge editörlüğü ve kültür-sanat programı yapımcı ve sunuculuğu yaptı. Zaman zaman Radikal Kitap ve Gazete Müstehak'ta yazdı. 2017-2018 yıllarında DasDas adlı kültür-sanat mekânında çalıştı. Şimdilerde Posta Kitap, Evrensel Gazetesi ve NewsLabTurkey'de yazı ve röportajları yayınlanmakta.