Türkiye’de yeni medya denince akla ilk gelen isimlerden Kadir Has Üniversitesi Öğretim Görevlisi İsmail Hakkı Polat ile 2019 yılı öncesinde 2018’in yeni medya ve gazetecilik muhasebesini yaptık. 2019’da medya endüstrisinde neler bekleyebileceğimizi konuştuk.
2018 Yılı Türkiye ve dünyada gazetecilik için nasıl bir yıldı sizce?
2018 yılı dünyada küresel finansal krizin belirtilerinin yavaş yavaş kuvvetlendiği ve biraz daha yaklaştığı bir dönem olarak ortaya çıktı. Türkiye’de ise ülkenin kendine özgü durumu nedeniyle finansal kriz çok daha ciddi yaşanmaya başlandı. Bana kalırsa siyasi etmenler dışında, özellikle ana akım medyadaki büyük medya gruplarının sahipliğinin el değiştirmesi de zaten bunun çerçevesinde olan bir şey. Fakat burada enteresan olan, 2 tane büyük grubun ana akımdaki amiral gemileri olan gazetelerin kâğıt baskılarına son veme kararı alması. Bunlardan birisi Ciner grubunun HaberTürk Gazetesi, diğeri de Doğan grubundan Demirören grubuna geçen grubun önemli gazetelerinden Vatan Gazetesi’nin kapatılması. Tabii, özellikle Türkiye özeline gelirsek şöyle çok ciddi bir dönüşüm var: 2013 yılında gazetelerin günlük 5 milyon tirajının olduğundan bahsediyorduk. Ama şu anda bu oranın çok ciddi erozyona uğradığını, kimi rakamlara göre Aralık 2018 itibariyle günlük tirajın, her ne kadar gazetelerin kendi beyanı ile olsa da 2 milyona kadar gerilediğini görüyoruz. Ama bunların epey büyük bir çoğunluğunun benzin istasyonlarında ya da çeşitli marketlerde dağıtılan gazeteler olduğunu ve aslında bu gazetelerin çoğunun da alınmadığını biliyoruz. Türkiye’de artık gazete yayıncılığının, insanları bayiye gidip gazete almaya teşvik edecek, motive edecek ve ona para ödenmesini sağlayacak bir modeli kalmadığını görüyoruz. Bu ne içerik açısından böyle ne de iş modeli açısından böyle. Dolayısıyla burada bunların neden böyle olduğunu söyleyelim:
Birincisi artık internetin, özellikle cep telefonları üzerinden bağlantı içeren mobil internetin çok güçlendiğini görüyoruz. Ve bugün itibarıyla Türkiye’deki belli başlı haber sitesi okuyucularının %75’inin aslında o içeriği mobil cihazları ile tükettiğini biliyoruz. Bu önemli bir gelişim.
İkincisi, gazetelerin internet sayfalarının en başından beri bedava olmasının kâğıt gazeteler üzerine getirdiği bir baskı var.
Üçüncüsü 24 saatin toparlamasının bir sabah baskısıyla tezahürünün 21. yüzyılda, 2018 yılında artık özellikle Türkiye gibi 24 saat içerisinde birçok şeyin yaşandığı ülkede geçerli bir yayıncılık modeli olmadığı, özellikle gündem yayıncılığı modeli olmadığı anlaşılmıştır herhalde. Burada tabii bunu değerlendirirken 2019’a bakışta bu kâğıt baskı gazeteciliğinin yani yazılı yayıncılığın giderek yerini daha fazla internet üzeri ya da bizim söylemimizle yeni medya yayıncılığına bırakması artık kaçınılmaz. Bu sadece Türkiye’de de değil yavaş yavaş internetin avantajlarını keşfeden toplumların tüm ilkelerine de tüm yayıncılarına da dramatik bir sonuç olarak yansıyacak diyebiliriz.
Kâğıt Gazetecilik maliyet açısından sürdürülebilir bir şey değil, peki ama internet gazeteciliği sürdürülebilir, sağlam gelir modelleri bulunan bir tarz mı?
Basılı gazeteciliğin 20. yüzyılın sonuna kadar rasyonel bir iş modeli vardı. O da okuyucunun bayiden gazeteyi almak için para ödemesi ve buna destek olarak çeşitli kurum ve kuruluşların tanıtım ve reklamlarının gazetenin belirli yerlerinde yayınlanmasıydı. Bu iki model uzun süre gazeteleri besledi. Fakat özellikle yeni medya yayıncılığının öncelikle ücret konusunu tamamen ortadan kaldırarak reklama dair geliştirdiği model ve bu model çerçevesinde yeni medyanın maliyetlerinin kâğıda oranla giderek düşmesi, artı yaptığı yayıncılık ile gündemi sürekli olarak paylaşabilmesi ve etkileşimli olarak okurlarıyla tartışabilmesi, geliştirebilmesi ona önemli bir avantaj sağladı. Bir de basılı gazetenin bir dağıtım prosedürü var, işte Türkiye’nin her yerine kamyonlarla göndereceksin, dağıtımını yapacak ve bayilere ulaştıracaksın, aracılar buradan komisyon alacak vs. gibi bir sürü durum söz konusu. Bunlar düşünülünce yeni medya hem maliyeti düşürdü hem de giderek artan popülerlik yakaladı. Yeni medya yayıncılığı ile birlikte anında yerinden paylaşım yapabiliyorsun ve insanlar cihazlarından okuyabiliyorlar. Hâliyle bu güzel ve yaygınlaştırıcı bir model. Hem okur sayısını artırıyor hem de maliyetleri azaltıyor. Fakat buna karşılık, basılı mecra reklamverenini kaptırmamak için yeni medyayı kötüleyici bir yaklaşımda bulundu ve bundan dolayı reklamverenler internet ile ilgili bilinçlerini tam oluşturamadı. Öte yandan yeni medya yayıncılığında şu anki aktif gelir modeli yalnızca reklamveren üzerine kurulu. Bu durum da basılı versiyonlarına son verip, sadece çevrim içi versiyonlarıyla devam etmeye çalışan gazeteler için rasyonel değil. Radikal gazetesi böyle başladı ve kapandı. Vatan ve Habertürk için de şu an böylesi bir durum söz konusu.
Bununla ilgili Türkiye’de ve dünyada yapılması gereken iki şey var. Bunlardan bir tanesi, şu ana kadar baskın olan reklamcılık anlayışını değiştirmek. Günümüzde yeni medya yayıncılığında reklamcılık tamamen tık avcılığına dayanan ve banner dediğimiz sayfanın çeşitli yerlerine konan afiş tarzı birtakım unsurlardan oluşuyor. İşte bunun için internetin ve mobil ekranların ruhuna göre daha etkileşimli modeller bulunmalı. Bunu günümüzde bulanlar Google gibi firmalar veya Türkiye için konuşursak Onedio, Ekşi Sözlük gibi platformlar. İçerik pazarlaması denilen daha “advertorial” içeriklere, yani reklamverenin mesajının o yayıncının oluşturduğu içeriğin içine yerleştirilmesi, listelemeler, marka ile alakalı olarak oluşturulan komik paylaşımlar, başlıklar vb. biçimlere reklamverenler de zamanla alışacaklar.
İkinci olarak ise abonelik modeli. Bu model günümüzde özellikle batıda giderek daha fazla benimseniyor. Örneğin New York Times 2018 sonu itibarıyla 3 milyonu aşkın paralı aboneye ulaştı. Daha küçük çapta Financial Times ve Wall Street Journal’ın da dijital versiyonlarında 1 milyon aboneyi aştığını görüyoruz. Bu gazeteler hem kaliteli içerikler üreten hem de oradaki kültürdeki okurun ona para vermeye değer bulduğu gazeteler. Özellikle New York Times’ın Pazar ekinin dijital versiyonunun bile içeriklerine baktığımızda, inanılmaz belgesellerin veya içeriklerin yapıldığını görüyoruz. Mesela The Economist özellikle Twitter’da çok güzel işler yapıyor. Hem paralı hem de parasız versiyonları çok başarılı. Bu arada Guardian’ın da denediği “freemium” denilen bir kısmın bedava kalanın da ücretli olarak okunduğu ya da faydalanıldığı hibrit modeller var. Dolayısıyla bu iş böylesi modeller üzerinden gelecekte tekrar şekillenecek.
Türkiye’ye geldiğimizde Dünya Gazetesi’nin şu anda daha çok Financial Times, Wall Street Journal gibi bir yayıncılık anlayışı var. İçeriği tam anlamıyla kapatıp, insanları içeriğe çağırmak gibi bir anlayış var. Bir de Sözcü Gazetesi’nin reklamsız Sözcü diye başlattığı ve aylık ücretli aboneliğe dayanan bir modeli var. Sözcü Gazetesi’ninki son duyumlarıma göre çok da fena durumda değil, hatta başlangıç için aslında iyi bile denilebilir. Dünya Gazetesi ile alakalı olarak çok bilgi sahibi değilim fakat şöyle bir handikapı var, ana akım bir medya unsuru olmadığı, ekonomi gibi daha spesifik bir alana hizmet ettiği için orada kaç kişiyi hedeflediler ve bu hedefledikleri sayılara ulaşabilecekler mi gibi bir sıkıntı olabilir. Ama bence bunun denenmesi lazım. Bu deneme için de illa ki sitenizin sayfalarını tamamen kapatmak zorunda değilsiniz. Orada benim kişisel görüşüm, Türkiye’nin karakteristiğine uygun olarak şekil almak. Çünkü Türkiye’de okur dediğiniz insanlar finansal kriz nedeniyle gelirinden bir parçayı gazeteye ayırmayı çok anlamlı görmüyorlar ya da belki de içerik nedeniyle anlamlı görmüyorlar. Biraz da içerik kısmına odaklanmak lazım. Çünkü New York Times’a Türkiye’den bile insanlar para ödemek için kafalarında bir rasyonellik yaratmışken, Türkiye’deki medya unsurlarına neden çok daha az bir para ödemeye motive olmuyorlar sorusu önemli bir soru. Ne içerik ürettiniz ki ne istiyorsunuz noktasına bakmak lazım. Gündem içeriğiyle, daha niş içerikleri, daha faydaya yönelik içerikleri ayrıştırıp, gündem içeriklerini ücretsiz yapıp orayı bir uğrak alanı hâline getirip, daha arka plandaki ve ilgi gruplarına yönelik içerikleri biraz daha topluluk mantığıyla ve içerik üretim mantığıyla ufak ücretlerle yapan bir model çalışabilir mi diye uzun yıllardan beri düşünüyorum. Belki de denemek lazım…
Böylesi modelleri önümüzdeki yıl görebilir miyiz?
Elbette göreceğiz ama ana akım medyada görebilir miyiz kısmını bilemiyorum. Çünkü ana akım medyada 20. yüzyılın o sanayii çağından kalma gazetecilik anlayışının çok baskın olduğunu görüyoruz. Bu aslında hakikat arayışı anlamında faydalı bir şey ama bu hakikat arayışından yani işin gazetecilik boyutundan, bir gazete veya yayıncılık yönetimine geçtiği noktadan itibaren iş modeli çalışmaz hâle geliyor. Şunu çok net biçimde ortaya koymak lazım ki geleneksel gazetelerin genel yayın yönetmenleri şu anda yeni medya yayıncılığını yönetebilecek kapasitede insanlar değil. Yeni işleyişte o insanları yavaş yavaş tasfiye etmek lazım. Çünkü o insanların yayıncılık politikası açısından değil ama yayıncılık iş ve gelir modeli anlamında işe karıştıkları her noktada bir felaket ortaya çıkıyor. Ayrıca ana akım bir gazetenin reklam birimi ile gidip internette reklamvereni ikna edecek argümanlar geliştirmek mümkün değil. Dolayısıyla bu işi artık biraz daha yeni medya endüstrisini bilenlere, hem okullulara (yeni medya mezunları) hem de bu işin biraz daha alaylılarına bırakmak lazım gibi geliyor bana. Geleneksel gazeteciler bunu her söylediğimde tepki gösteriyorlar ama, iş modeli ve bu işin endüstriyel olarak gelişmesi için AVM modeline bakmak lazım. Şunu söylüyorum, mesela Kanyon’a girdiğiniz zaman Kanyon’u bedava gezebilmek için bir sürü alternatifiniz var. Başından sonuna bedava gezebilirsiniz, insanlarla konuşabilirsiniz, Kanyon’un bedava banklarına oturabilirsiniz ve hiç para harcamadan oradan çıkabilirsiniz. Ama gidip kafeye cebinizden üç beş lira harcayarak bir çay da içebilirsiniz. Yine aynı sosyalleşmeyi bu şekilde de yapabilirsiniz. Ama en yukarıdaki lüks restoranlara gittiğiniz zaman cebinizden birkaç yüz lira çıkacağını bilmeniz gerekir. AVM’lerde geniş bir kalabalık hiç para harcamaz ya da az para harcar noktasındayken, ilginç bir şekilde aynı yerde niş ürün sunan yerlere ciddi paralar harcanıyor. Demek ki gerçekten fayda sağlayan, o sosyalleşme ortamını oluşturan ve ilgi alanlarına göre topluluk oluşan yerlerde işi biraz daha paralı yapabilirsiniz. Ama oranın bir uğrak yeri olarak görülmesi, cazibe merkezi olması için bedava da bir şeyler sunulması gerekli. Yani bana kalırsa “freemium” modeli gibi birazı bedava, daha sonrası paralı modeli denemek gerekli.
Current, Civil gibi blockchain temelli projeler gazeteciliğe ne getirebilir? Ya da blockchain temelli projeleri yakın dönemde sektörde yoğun bir şekilde görebilir miyiz?
Blockchain temelli gazetecilik dediğimiz şey aslında şu an kripto para gündem yayıncısı coin-turk tarafından yapılmakta. “Proofstack” dediğimiz blockchain temelli platform üzerinden kendi haberlerini kaydettirerek, haberlerin öncelikle kendilerinden yayınlandığını ispatlayabiliyorlar. Yani bir ispat mekanizması olarak kullanılıyor ve daha da yayılabilir. Ama tek başına blockchain ile yayıncılık yapmak çok fazla gelir modeli olan bir iş değil. Telif açısından ve telifin yayılımı açısından evet önemli ama bence burada blockchain’in biraz daha ötesine gidip bu işte biraz daha nasıl token kullanılır, o token nereden kurulabilir noktalarına bakmak gerekir. Yani burada yeni medya yayıncılığında kripto paralar nasıl kullanılabilir ve ne gibi faydalar sağlar kısmını düşünmek gerekli. Civil ya da Current gibi projelerde kullanılan token ya da kripto para diyebileceğimiz mekanizmalarda aslında belirli içeriklerin bedava olması, oradaki içeriklerin bir blockchain platformuna taşınması ve onların bir takım paylaşım dinamiklerine bakılarak, içeriklerin tokenize edilmesi, insanların hazırladıkları içeriklerin etkileşiminden para kazanması, ödül-ceza mekanizmalarının bu alanlara konulması gibi üretimlerin, etkileşimlerin bir çerçevede toplanması bence yayıncılığı geliştirecek şeyler. Burada bir şeye daha örnek vermek gerekli: “Steemit” adlı bir blog platformu projesi var. Bu, Steem adlı bir kripto para ile çalışan bir mekanizma ve diyelim ki Steemit üzerinde benim bir blogum var, herhangi bir blog yazısı yazdığımda, o yazının gördüğü etkileşim ve aldığı paylaşım, yaygınlaştırma çerçevesinde hem bana hem de içerik yaygınlaştırıcı mekanizmalara para ödüyor. Bunu güzel bir şekilde halka arz ile ve iyi bir yatırımcı modeliyle süslediğiniz zaman önümüzdeki dönemde kripto para ve blockchain temelli yeni medya yayıncılığının da yaygınlaşacağını düşünüyorum. Hatta ve hatta önümüzdeki dönemde Facebook gibi birtakım sosyal medya platformlarının da buraya doğru kayacağını düşünüyorum, ki Facebook’un da bu konuda çok ciddi çalışmaları var. Her ne kadar blockchain temelli bir Facebook kuracağız deseler de biraz önce anlattığım şeyler nedeniyle orayı çok kısa sürede geçip bir Facebookcoin çıkartma ve o sistemin içerisinde de o Facebookcoin üzerinden birtakım şeyler yaratma söz konusu olabilir. Artık sizin içerikleri böyle tek elden sunduğunuz bir yeni medya yayıncılığından öte platformların, toplulukların olduğu bir yaşam alanı olarak konumlanıp, insanların birbirleriyle bilgi, hizmet ya da proje değiş tokuşu yaptıkları ve buradan da elde edilen hasılanın da o ekosistem üzerinde token üzerinden döndürüldüğü yeni bir iş modeli ortaya çıkabilir. Ve bu iş modelinde ne kâğıda ne de analog ekrana ihtiyaç var. Tek ihtiyaç olan şey yine yeni medya yayıncılık ortamı ve bu yeni medya yayıncılık ortamında kullanılacak dijitallik, etkileşim ve zaman mekân sınırsızlığı.
2019 yılına dair Türkiye ve dünyada gazetecilik için öngörüleriniz nelerdir?
2019 yılında daha çok kâğıt gazetenin kapandığını ve internete taşındığını göreceğiz. Bunun yanı sıra reklamverenlerin artık mutlaka yeni medya üzerinde tık tabanlı değil, tık tabanlının ötesinde daha prestije ve itibara dayanan, daha marka saygınlığını koruyan ve markayı okur ile doğru nosyonlarla buluşturacak yeni reklamcılık modellerini sahipleneceğini umut ediyorum. Bunların açıkçası çok genel geçer yaygınlaşabileceğini düşünmüyorum ama en azından 2019 yılında öncül örneklerinin deneneceğini düşünüyorum. Bu arada da bu yokluk döneminde, birçok yeni medya yayıncısı ve ağırlıkla geleneksel medya yayıncısının da maalesef yere serildiğini göreceğiz.