Türkiye’de teknoloji gazeteciliğine yön veren isimlerden Füsun Sarp Nebil ile geçmişten günümüze Türkiye’de teknoloji haberciliği, turk-internet.com deneyimi ve bilişim alanının medya alanına bakışı üzerine konuştuk. Tabii bu arada 2019’a dair beklentilerini sormayı da ihmal etmedik.
Türkiye’deki bilişim, internet, telekomünikasyon alanında 2000’den beri faaliyette olan turk-internet.com sitesi kurma fikri nasıl oluştu ve süreç nasıl ilerledi?
Ben aslında bilişim ve internet sektörü çalışanlarından biriyim.
Aslında nükleer fizik alanından geliyorsunuz.
Türkiye’de nükleer mühendislik yoktu dönemimde. Alemdar Holding’in bilgi işlem müdürüydüm. Sonrasında koordinatörlüğe yükseldim. O zamanlar bir bilişim firması kurayım diye düşünüyordum. Sonrasında kurumdan bir arkadaşım, “Artık gündem internet firmaları, bence internet servis sağlayıcısı bir firma kuralım,” dedi. 1996’da Türkiye’nin ilk internet servis sağlayıcılarından ALNET’i kurduk. ALNET çok değişik bir reklamla girdi pazara ve patladı adeta. Birden bire aşırı taleple karşılaşınca hizmet aldığımız Türk Telekom’dan hat artırımı talep ettik. 128K internet, abonelerimizin talebini karşılamıyordu. Türk Telekom o dönemde de bugün olduğu gibi korkunç fiyatlar istiyordu. Örnek olarak New York’da 250 Dolar olan 256 K için sınırsız 20 Bin Dolar talep ediliyordu. Üstüne üstlük bize 5 ay sonra 130 Bin Dolarlık bir fatura yolladılar ve ölçülebilir bir açıklama sunmadılar. Durumu bakanlığa kadar taşıdım. İlgilendiler ama teknolojiden anlamadıkları için ne olup bittiğini anlayamadılar. Görüşmelerim de sonuçsuz kalınca bu durumu gazetecilere aktararak kamuoyu yaratmak istedim. Fakat benim yaşadığım süreci anlattığım gazeteciler ne dediğimi bile anlamadılar. Özellikle bu alanla ilgili olduğunu düşündüğüm gazetecilerin internet ve iletişim konularına hiç de hâkim olmayan cevaplar verdiler söylediklerime. Görüşmede dayanamayıp ayağa kalktım ve, “Sizin yapacağınız gazeteciliği ben sağ ayağımla yaparım,” diyerek masayı terk ettim. turk-internet.com böyle doğdu. Gazetecilerin toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren bu meselelerde bilgi sahibi olmamaları konusunda çok kabahatli olduklarını düşünüyorum.
Peki bu siteyi günümüze kadar nasıl işlettiniz? Gelir modelleriniz neydi?
Genellikle bilinen gelir modeli reklam ve sponsorlarla bu süreci yönettik. İlk yıllarda sektörel konferanslar çok yaptık, Türkiye’de ilk internet reklamcılığı konferansı düzenleyen şirketiz. İş sürekliliği üzerine konferanslar düzenledik. Bu etkinliklerle önemli bir gelir elde ettik. Fakat bu arada birkaç sıkıntımız vardı. Kuşkusuz reklam alamama sıkıntıları da çektik. Sitenin teknik yönetimiyle ilgili sıkıntılar da oldu. Bu konularda çalışan insanlar genellikle büyük firmalara gidiyorlar, küçük ve bağımsız olan yapılarda bir gözü dışarıya bakarak çalışıyorlar. Büyük firmalarda çalışan teknik çalışanları serbest zamanlı çalıştırıyorsunuz. Fakat bu durum web sitesi tasarımının sürekliliğinde yaşadığımız sıkıntıları doğurdu ve çalıştığımız kişilerin başka işleri bahane ederek işlerimizi aksatması ya da çalışmayı bırakması gibi durumlar yaşadık.
Ayrıca şunu belirtmekte fayda görüyorum, bilgi işlem sektöründen gelmemiz nedeniyle turk-internet.com’un arkasında karar destek sistemi var. En çok ne okunuyor kim okunuyor vs. analizi yapılarak içerik ve haber üretimi planlanıyor. Bu sitenin sürdürülebilirliğine büyük katkıydı ve böylece kendi göbek bağımızı kesebiliyorduk.
Sponsorluk özellikle teknoloji, bilişim ve internet üzerine içerik üreten siteler için çok kritik bir ihtiyaç öyle değil mi? Ulusal ve uluslarası firmalar tam da ilgi gruplarına görünür olmak istiyorlar. Sizin bu süreçte etik ya da politik olarak kabul etmediğiniz sponsorluk ve reklam teklifleri oldu mu?
1990’lı yıllarda Türkiye’de bilişim sektöründeki yabancı firmaların kurduğu ya da kurdurduğu internet ve teknoloji haberleri üreten siteler, yabancı firmalar aleyhine yazmayan ve bu şirketleri öven bir gazetecilik yapıyordu.
Microsoft, Türkiye’ye gelir gelmez sadece teknoloji ve internet üzerine yazan siteler haricinde ana akımda yer edinme ihtiyacı gördü ve ülkenin en tanınan gazetecilerinden dördünü alıp ABD’nin Seattle şehrine götürdü, onları bir güzel yedirdi, içirdi. Çok iddialı gelebilir ama biz turk-internet.com’u açana kadar Microsoft aleyhine bir tane haber işitmedik sonrasında. Hatta o kadar trajikomik ki, o dönemlerde Microsoft ürünlerinin korsan kullanıldığını iddia ediyordu ve takip ediyordu. Bir gün Microsoft’tan bir e-bülten aldık. Bültende “Korsan yazılım nedeniyle Türkiye ekonomisi 2 Milyon Dolar zarar gördü” yazıyordu. Şimdi bunu okuduğunuz zaman korsan yazılım kullanımıyla ilgili bir araştırma yapılmış diye düşünürsünüz değil mi? Fakat haberin altını okuduğumuzda bu sayının Microsoft’un korsan yazılım kullanan firmalara kestiği ceza olduğu anlaşılıyordu. Bu bültende yazılanları teknoloji basını hiç sorgulamadan büyük haber olarak yayınladı. Türkiye’de reklam ve sponsorluk ilişkileri içiçe.
Bahsettiğiniz üzere teknoloji haberciliği sadece sektörel basın bülteni gibi işletiliyor. Birçok sitenin içerik üretimi yeni teknolojilerin tanıtımı üzerine kurgulanmış durumda. Teknoloji haberciliğinde temel tutumunuz nedir?
Biz olayları takip etmeye, gelişmeleri görmeye ve bunları yazarken de her tarafın görüşünü yansıtmaya çalışıyoruz.
Bu dönemde Microsoft Türkiye önderliğinde korsan yazılımlarla ilgili çalışmalar yapan Business Software Alliance (BSA) diye bir kurum getirildi. BSA ülkemizde faaliyet göstermeye başlar başlamaz ilk olarak televizyon kanallarına korsan yazılım karşıtı reklamlar verdi ve bazı saçmasapan araştırma bulguları sunmaya başladı. BSA ilk araştırmalarında Türkiye’de her 100 kişiden 62’sinin korsan yazılım kullanıcısı olduğunu duyurdu. Hatta bu sayı olduğu gibi o dönemde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik görüşmelerine kadar girdi. Ama kimse bu sayıyı sorgulamadı. Bir hukuk konferansında dönemin Kalkınma Bakanlığı’ndaki bir kızcağız “Türkiye’de korsan yazılım %64 deyiverdi” (bir yıl sonraki açıklanan sayı). Ben de el kaldırıp söz istedim, “Bu bahsettiğiniz sayı hangi araştırmadan?” diye sordum. Kızcağız bir cevap veremedi. İşte bu tip araştırmalar Türk basınında hiç sorgulanmadan haber yapılmaya devam ediliyor. Ben bu konuda aleyhte yazınca beni görüşmeye davet ettiler. Ben de suallerimi sordum tabii. Biz bugüne kadar tüm taraflara mikrofon uzatarak görüş almayı tercih ettik ve kesinlikle sorgulamadan veya gerçek bir araştırma yapmadan haber üretmedik. turk-internet.com’daki yazılarımız sonucunda BSA bu tip araştırmaları yayınlamaktan vazgeçti.
Türkiye’de bilişim basını ve bilişim sektörü yabancı firmaların elleriyle yanlış şekillendi. turk-internet.com’da bu süreçleri yazdığımız ve eleştirdiğimiz için büyük firmalardan daha az sponsorluk ve reklam alabildik. Fakat biz ayrıca bir şirkete ya da kuruma da kapılarımızı kapatmadık.
Abonelik, ücretli içerik ya da kitlesel fonlama gibi günümüzde popüler olan gelir modellerini sitenizde uygulamaya sıcak bakıyor musunuz?
Çok önceleri abonelik sistemini uyguladık. Hatta EkşiSözlük’te madde girdiler “artık paralı olan bir sitedir” diye 2002’de. Paralı abonemiz de oldu. Fakat biz çok erken başlamıştık. Türkiye’de insanlar haberin veya içeriklerin para verilebilir bir şey olmadığını düşünmüyordu. Aboneliği tüm haberler için değil özel içeriklerimiz için uyguladık. Ortalama 10 içeriğimizden biri analiz içerikti ve bunu abonelerimize ücretli sunuyorduk. Hatta süreç içerisinde bir analist editörümüzün de ücretini böyle çıkarmayı düşünüyorduk. Gelir modeli olarak ayrıca takipçilerimize kendi hazırladığımız ücretli sektörel araştırmalar da sunduk. Firmalar yatırım ve gelir bilgilerini vermekten hiç hoşlanmıyorlardı. Bu konuda çok zorlandık. Ayrıca bu araştırmaları sitemiz üzerinden satmakta da çok zorladık. Yabancı araştırma firmalarının dandik bile olan araştırmalarına para veren sektör, kendi içinden çıkan araştırmaları gözardı ediyor.
Ama şu var ki, ben kurumsal bir şirket kültüründen geliyorum. turk-internet.com’un her türlü zorluklara rağmen ayakta kalmasında bunun büyük etkisi olduğunu görüyorum. Genellikle bu alanda içerik üreten haber siteleri bütçe yapmıyorlar. Bütçe yapmazsanız geleceği göremezsiniz.
Telekomünikasyon alanında kamuoyunun ihtiyacını karşılayacak nitelikli içerikler ürettiğinizi düşünüyorum. Özellikle alanınızdaki makalelerin ve haberlerin beklediğiniz etkide olduğunu düşünüyor musunuz?
Bir gün turk-internet.com’un tarihinde olan önemli gelişmeleri yazacağım. Sitemizin değiştirdiği bir sürü olay var. Bir çoğunu kamuoyuyla paylaşmadım tabii ki. Bunlardan birini anlatacağım. 2015’te Hilton Bomonti’de yangın çıkmıştı. Herkes yazdı tabii. Biz yangınla ilgilenmediğimiz için haberi yayınlamadık sitemizde. Sonrasında bir arkadaşım aradı ve “Füsun sen o haberi neden yazmadın o yangın baz istasyonundan çıktı,” dedi. O dönemde baz istasyonlarına yönelik zaten toplumda bir hayli kötü yargı bulunmaktaydı. Bu olayı olduğu gibi böyle aktarırsak baz istasyonlarının hakkında kötü yargıların üstüne bir de yangın çıkardığına yönelik bir infial yaratırız diye düşündük, çünkü on binlerce hanenin çatısında bu istasyonlardan bulunmaktaydı. Arkadaşıma, 3 tane operatör CEO’yu, BTK Başkanı’nı ve kendisini bir e-posta’ya ekleyip şunları yazmayı önerdim: “Bu konuyu haber yapmayacağım ama… acaba yangın dedektörleriniz eksik mi” E-postada, Hilton Bomonti’deki yangının operatörlerinin birinin baz istasyonundan dolayı çıktığını düşündüğümüzü ve bunun binlerce ev için ciddi bir tehlike oluşturduğunu anlattım. İki operatörden CEO’sundan akabinde “Meseleyle ilgileniyoruz,” diye cevap geldi. Sadece bir tanesininin halkla ilişkiler sorumlusundan “Füsun Hanım bu haberi size kim yaptırıyor?” diye bir çıkış oldu. Ben de sinirlendim. “Anlamadım,” diye cevapladım Arkasından bana telefon açıldı ve sesli olarak aynı soru soruldu. Cevaben “Siz tetikçi gazeteciliğe alışmışsınız lakin bu herkesi ilgilendiren önemli bir haber,” dedim. “Ayrıca araştırdım ve sorun sizden kaynaklıymış,” diye de zarf attım. Telaşı çok belliydi ve sorunun onlardan kaynaklı olduğunu ve istasyonlarında yangın dedektörü olmadığını reddetti. Bu PR sektörü açısından bir rezalet. Bu büyüklükte bir firma ve PR yöneticisi olan kişi, aramakla aynı zamanda olayın kendilerinden kaynaklandığını da itiraf ediyor durumunda. Kızdığım için, kendisine ve yöneticileri ile BTK başkanına CC olarak, bu sefer sorular içeren bir e-posta yolladım. Cuma günü yapacağım haberle ilgili olarak (haber yapmadım, yapmayacaktım da ama sadece ders almalarını istedim) şu sorularıma cevap verin diye soru listesi vardı o e-postada:
1 – Hilton Bomonti’de yangın şu rackteki sizin istasyonunuzdan çıkmış. Bu neden oldu.
2 – Toplamda 30 bin dolayındaki baz istasyonunuzun kaç tanesinde yangın dedektörü var?
3 – Bundan sonra bu konuya daha da önem verecek misiniz?
Ne oldu? Yarım saat sonra halkla ilişkiler çalışanları beni arayarak kahve içerlim teklifinde bulundular. Reddettim. Sonra ne oldu peki? Bu operatörün reklam şirketi bizi aradı ve reklam vermek için sitemizle ilgili bazı detayları sordu. Ben de karşılık verdim ve detayları iletmedim. Kendi elemanları reklam ordinosu gönderdi. Onu da “haber yazacağız dediğimizde, reklam göndermenizi etik bulmuyor ve bu reklamı kabul etmiyoruz” diyerek reddettik.
Bir ay sonra konuyu bilen bir arkadaşım aradı beni ve, “Ya bu senin restleştiğin operatör yangın dedektörü bırakmadı piyasada, ne oluyor bunlara?” dedi. Aslında gazeteciliğin fonksiyonu yazı yazmadan da yerine gelmiş ve daha iyisi haber yapma ihtimalimiz bile binlerce evi olası yangınlardan kurtarmış oldu.
turk-internet.com’un hayatında buna benzer bir kaç olay daha var. Haber yaparak ya da yapmadan çok önemli gelişmelere neden olduk. Onları bir gün yazacağım.
Siteniz yakın zamanda hem tasarım olarak hem de site haritası olarak değişti. Neden bu değişikliklere gittiniz?
Aslında çok gecikmiş bir şeydi. Gecikmesinin temelinde neredeyse 20 yıla yakın içeriğin olduğu çok büyük bir veri tabanının modern bir alt yapıya geçişindeki zorluklar yatıyordu. Güvenilir birilerini bulmak da zor oluyor tecrübelerime dayanarak söylüyorum. Sunucularımızda yine GNU/Linux kullanıyoruz ama siteyi WordPress tabanıyla düzenledik. Yılbaşında yeni sitemizin özelliklerini açıklayacağız. Mobil uyumlu, matris yapısı olan yani kolayca konuların araştırılabildiği bir site oldu aynı zamanda. Kategorik olarak da baştan sona içerikleri sınıflandırdık ve etiketleme kullanmaya başladık.
Son günlerde birçok kişi tarafından internet gazeteciliğinin geleneksel gazeteciliğin bıraktığı iyi mirası yok ettiği yönünde bir yargı dile getiriliyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Gazeteciliğin değerini zaten okur belirliyor. Yandaş medyanın düştüğü tiraj sıkıntısından belli oluyordur diye düşünüyorum. Kısacası içerik kıymetliyse okur, okur.
Yeşilçam filmlerinin göklere çıkarılması gibi bir durum olabilir mi?
Aynen. Yeşilçam filmlerini ben de çok zevk alarak seyrettim. Ama çoğu içi boş filmlerdi aslında. Ünal Sakman’ın Kral Kapanı kitabı var. Taa 1950’lerde bile gazeteciliğin ne halt olduğunu tane tane anlatmış. Türkiye’de gazetecilik hiçbir zaman çok iyi olmadı ama çok iyi gazeteciler oldu.
Niş yayıncılık yapan veya tematik içerik üreten internet gazeteleri var.
Biz de öyle bir siteyiz.
Eski gazeteleri incelediğimde şu anki röportaj doygunluğunu ve araştırmacı gazeteciliği günümüzdeki kadarıyla göremiyorum.
Aynı fikirdeyim. Eskiden gelenler için bunu söyleyemiyorum ama yeni nesilin daha iyi olduğu düşüncesindeyim. Şunu çok net söylüyorum. Türkiye’de iyi bir gazetecilik olsaydı ülke bu hâlde olmazdı. Gazetecilik çok önemli. 4. kuvvet medya. Ben bu yüzden gazeteci oldum. Fakat şunu unutmayalım 70’lerin, 80’lerin, 90’ların gazeteciliğinde “şirketokrasi” var. “Bir şirket hakkında kötü bir yazı varsa o şirketten reklam alamadığı içindir” algısı çok kuvvetliydi. The Post filmindeki gibi ağır bir gazetecilik yapıldığını ben hiç görmedim ülkemin gazetelerinde. Görseydik eğer, Demirel, Özal gibi siyasetçilerin yaptıklarını okuyabilseydik eğer bu hâlde olmazdık. Hep dönemine göre gazetecilik oldu bu ülkede. Yalakalık ve yandaşlığı bu sürece katmadığımı da belirteyim. Ben basılı gazete okumayı 1993’de bilinçli olarak okuduğum bir haber sonucunda bıraktım.
İnternette eskisine nazaran bir şey yazarken araştırma yapma olanağı çok fazla. Özgün ve nitelikli içerik üretemeyen internet gazetelerinin de ayakta duramadığını gözlemliyorum. Sana açıklıkla söyleyeyim, Cengiz Ultav bir keresinde şöyle demişti: “İlk defa bir nesil anne-babalarının dogmalarıyla değil, internetin içeriğiyle büyüyor.” Bundan kasıt ne? CHP’li bir anne babadan doğduysan CHP’lisin. Demokrat Parti kanadından geliyorsan demokratsın. Ama artık böyle değil. İstedikleri kadar yeni neslin apolitik olduğu iddia edilsin, aslında onlar çok daha akılcı. Futbol takımı tutar gibi parti tutmuyorlar. Bu neslin yarattığı internet gazeteciliğini eskisine nazaran daha nitelikli buluyorum.
Bu dönemde birçok gazeteci mesleğini yapamaz hâle geldi ya da meslekten el çektiriliyor. Acaba ülkemizde gazetecilik faaliyeti tıkandı mı yoksa baskılar gazeteciliği daha da mı güçlendirdi?
Ya kirleneceksin ya da temiz kalacaksın. Bu konuda görüştüğüm arkadaşlarım var. “Önüme konan yazıyı düzenlemekten bile tiksinir hâle geldim, dayanamıyorum istifa mı etmeliyim,” diye soruyorlar. Ben de soruyorum tabii ki: “Paran var mı, seni geçindirecek biri var mı?”
Siyasi durumumuzdan kaynaklı gazeteciliğin tıkandığını düşünüyorum.
Ünsal Ünlü, Ruşen Çakır, İrfan Değirmenci, Şükrü Küçükşahin gibi isimler faaliyetlerini artık yeni medya yayıncılığı ile sürdürüyorlar. Yani “kendi dükkânlarını açmış” vaziyetteler. Bu gazeteciliğin değişen bir biçimi mi, takip ettiğiniz böyle haberciler var mı?
Valla kesinlikle öyle. Gazetecilik “Eskiden iyiydi yenisi bilmem neydi” söylemleriyle bir yere varamayız. Dünya değişiyor. Su yatağını buluyor. Bu yolda gazeteciliğin yeni biçimi bu. Atila Yeşilada’yı, Erol Mütercimler’i seyrediyorum. Ünsal Ünlü’yü de çok beğenerek takip etmekteyim.
Yeni bir yıla giriyoruz, geleceğe bir bakalım. Çin, Dünya İnternet Konferansı’nda yapay zekâlı sunucularını tanıttı. Yapay Zekâ ve robot gazeteciliğinin geleceği hakkında bir öngörünüz var mı?
Dünyaca ünlü bir şef var bilirsin: Anthony Bourdain. Gelenek yaratan bir adamdı. İntihar etti. Ben onun hikâyesini okudum. Anthony Bourdain’in diğer şeflerden farkı, yaptığı yemeklerin felsefesini de aktarmasıydı bizlere. Tüm yemek sürecinin analizini koyardı ortaya. Biz her yerden haber duyuyoruz. Herkes başka bir şey söylüyor. Bizim güvenebileceğimiz kişi ve kurumların analizlerine ihtiyacımız var. Bizler herkesin verdiği haberleri veriyoruz ama o haberler hakkında derinlemesine bir analiz yapmıyoruz. Zaten ülkemizde robot gazeteci bol. Aç bakalım yandaş medyayı görürsün zaten. Yeni kavramlar ve çok konuşulan teknoloji konularında sadece bu ânı gözeterek haberler kaleme alınıyor ama bunun toplumsal ayağı ve gelecekteki olasılıkları hep gözardı ediliyor.
Algoritmaların haber toplama, üretme ve haberin görünürlülüğü konusundaki işlevi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Çok büyük tehlike gazetecilik açısından. Bunu Gazetecilik Okulu direktörü olan Emily Bell güzel anlatıyor. NiemanLab’de bir demecini okudum. Bell, “Facebook, Google gibi firmaların ‘Biz editörlük yapmıyoruz sadece algoritmalar çalışıyor’ söylemlerine kanmayın, bu algoritmalar her çalıştığında aslında editörlük yapmaktalar,” diyor. Bell, bu şirketlerin algoritmalarının şeffaf olmadığını ve o algoritmanın neye göre seçim yaptığını bilmediğimizi de ekliyor. Artık okura hangi haberin ulaşacağı konusundaki kararı yayın organı değil, silikon vadisindeki bir şirketin kendi belirlediği ölçülerde çalışan bir ticari uygulaması veriyor. Yani ne okuyacağımızı, ne göreceğinizi ve hatta ne satın alacağınıza Google, Amazon, Facebook, Twitter karar veriyor, biz değil. Bell, 2015’deki bir yazısında “Medya neyi kaybettiğinin farkında değil ama silikon vadisi ne yarattığını çok iyi biliyor,” diyor. Bell aynı zamanda başka bir yazısında, “Mühendislere haksızlık yapmayın, onlar gazetecilikten anlamıyorlar,” da diyor. Devamında da, “Genel olarak para ve güçten bağımsızdır diye düşündüğümüz 4. kuvvet, şimdilerde kendi üretimine sahip çıkamayan ya da içeriklerinin nasıl dağıtılacağını kontrol edemediği bir dünyaya aniden kayıverdi,” diye ekliyor.
Google News Initiative ve Facebook Newsroom girişimleri sizce dijital gazetecilik açısından olumlu gelişmeler mi? Yeni nesil dijital reklamcılık modelleri gazeteciliğin geleceği açısından ne anlama geliyor? Gazetecilik teknolojiyle evrimleşiyor mu yoksa teknolojiyi üreten şirketlerin tekeline almaya çalıştığı bir sektör mü artık?
Facebook oy verenleri yönlendirebilir mi? Bu soru Trump’ın seçildiği başkanlık seçiminden önce 2014’te yazılmış bir makalenin başlığı. Bir araştırma yapılmış o dönemde Facebook’un oy verenleri yönlendirip yönlendiremediği konusunda. Araştırma sonucunda da “yönlendirebileceği” tespit edilmiş.
Sonrasında zaten Trump’ın siyasal iletişim ekibi, Cambridge Analytica ve Facebook üçgeninde yaşananları gördük.
Aynen öyle. İnternet teknolojileri eğer açık ve şeffafsa, yani biz herhangi bir algoritmanın neyi nasıl yaptığını görebiliyorsak, o zaman meseleye iyimser yaklaşabiliriz. İnsanları bir ağda birleştiren yazılımlar bunlar aynı zamanda. İnsanları birbirine yakınlaştırıyor. Misal geçenlerde Netflix üzerinden bir Rus dizisi izledim. Hiç hayatımda Ruslarla ilişkim olmamıştır. Yakınlık duydum. Yine geçenlerde bir Kore filmi seyrettim. Yakınlık duydum. Ama şunu her zaman düşünmemiz lazım. Microsoft’ta da benzer şikâyetlerimiz var. Arka planda neler oluyor bilmiyoruz. Mesela online konaklama yerleri arama ve seçme üzerine hizmet veren şirketlerinin menşei oldukları ülkelerdeki konaklama ve turistik mekânları diğer ülkelerin mekânlarına göre daha çok göstermesi durumunu yazmıştım geçenlerde. Açıkça bizim konaklama için yaptığımız aramayı manipüle edip kendi çıkarına göre yontuyordu. Bunu sadece yüksek sırada göstermekle de yapmıyor yorumlamalarla da yapıyorlarmış. Bunun üzerine bir araştırma yapılmış hatta. Kayıtlar incelenmiş. İlgili konaklama mekânları hakkında kötü yorumlar incelenmiş. Özellikle bazı ülkelerin konaklama mekânlarını arama sonuçlarında aşağıya çekip, kendi ülkesindekileri öne çıkarmak için bir çabanın olduğu görülmüş. Alışveriş sitelerinde de buna benzer bir durum var. Facebook, Google gibi şirketler de bence bunu yapıyor. Haberleşme ve ifade özgürlüğüne yönelik aslında açık bir müdahale var. Bunlar ticari şirketler ve haberleşme süreci kamusal ve açık bir süreçtir.
Her zaman algoritmalardansa insan faktörünün önemli olacağına inanıyorum. Bir de bu şirketler için şunu söylemekte beis görmüyorum, hani şu “dış güçler” hikâyesi var ya işte bu şirketler tam olarak dış güç. Senin haberlerini birileri senin için kendi çıkarınca programlıyor.
2019’da turk-internet.com’un okurlarına ulaşırken gerçekleştirmek istediği yeni planları var mı? Örneğin yeni programlar yapma, yeni bir sosyal medya stratejisi, TV’ye içerik üretme gibi…
Bunu konuşabilmek için önce ekonomik durumu konuşabilmemiz lazım. Siyasi durumu hiç söylememe gerek yok. Hepimizin geleceğini daha da ağırlaştıran bir süreç.
Türkiye’de reklam ajanslarının dürüst olmadıklarını düşünüyorum. Reklam ajansları sadece büyük medyayı kolluyor ve bağımsız medyayı hiç düşünmüyor, görmezden geliyor. Bu ülke açısından zavallılık anlamına geliyor. İçerik derinleşemiyor, genişlemiyor. Dolayısıyla ekonomik durum bize fazla yenilik yapma şansı bırakmıyor. Bağıra bağıra gelen bir ekonomik durumdan kaynaklı küçüldük hatta. Ama bu yenilikler planlamadığımız anlamına gelmiyor. Yeni tematik siteler planladık. Kriz hakikaten fırsata çevrilebilir. Bu süreçte yeni teknolojilere ve olanaklara bütçe ayıramasak da ekonomik planlamalarımız nedeniyle, özellikle sitemizin alt yapısına odaklandık ve onu daha da güçlendirecek hamleler yaptık. Çünkü bu dönem şirketler de daha az reklam vermeye başladılar biz de küçülen ortamda kendimize dönmeyi seçtik öncelikli olarak. Kendi internet habitatımızı geliştirmeye çalışıyoruz. İngilizce yayına da başlayacağız örneğin. Teknoloji haberciliği açısından ülkemizdeki gelişmeleri dünyaya aktarmada çok faydalı olacağını düşünüyorum.
2019’da medya ve gazetecilik için beklentilerinizi alalım son olarak.
Medya genel olarak yeni bir yere doğru gidiyor. Yuval Harari, teknoloji yüzünden insanların bir kısmının köleleşebileceği uyarısını yapıyor. Kabaca söylersek, komünizm yıkıldı. Ama kapitalizmin de yıkılması gerekiyor. Fransa’daki Sarı Yelekliler’de de gördüğümüz gibi yeni bir süreç başlıyor. Mesajları gayet evrensel. Türkiye’de de Almanya’da da, diğer ülkelerdeki sorunlara işaret ediyor. Son 30-35 yıldır fakir insanların arttığı ve daha da fakirleştiği ve az sayıdaki zenginlerin daha da zenginleştiği bir dönemdeyiz. Para yukarıya doğru akıyor ve bunun durması lazım. Para sahipleri hükümetleri ele geçirdi. Yurtdışından örneklemek gerekirse, Trump ve Macron örneğinde olduğu gibi medya da bu hükümetler tarafından ele geçirildi. Medyadaki değişim hangi yönde oluyor? Ben yine de olaylara pozitif yaklaşan biriyim. Tarihte iyi olanın kazandığını düşünüyorum. Zor, belki ben görmeyeceğim yaş itibariyle, ama böyle olacağından adım gibi eminim.