Foto muhabirleri anlatıyor: Sahada olan sahada kalır

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü için İstiklal’de toplanan ve basın açıklamalarını okumak isteyen kadınlara polis izin vermemiş, gazlı saldırıda bulunmuştu. Sedat Suna’nın çektiği fotoğraf ise günü anlatan kare olarak sosyal medyada binlerce beğeni almıştı.

Akabinde ise fotoğrafın çekildiği ânın görüntüsünde bir kadının itiş kakış arasında kaldığı gözüküyordu. Yakalanan anın karesi üzerine kadın gazeteciler ve foto muhabirlerden gelen eleştirilerden biri de sahada yaşanan arbedede “erkeklere rağmen” çalışılmak zorunda kalındığıydı.

Tartışmaya vesile olan fotoğrafta Sedat Suna’nın bir kabahatinin olmadığı ortaya çıksa da ortaya atılan eleştiriler sahada yaşanan sorunları konuşmak gerektiği sonucunu doğurdu.

Türkiye’de foto muhabirliği yapmanın kendine özgü sıkıntılarını, çalışma koşullarını, doğru kareyi yakalamanın püf noktalarını, yaşanan itişme kakışmanın nedenlerini foto muhabirler Sedat Suna, Ozan Köse ve Bikem Ekberzade’yle konuştuk.

Çeşitli ajans, dergi ve gazetelerde muhabirlik ve foto muhabirliği yapan Sedat Suna 2014’ten bu yana European Pressphoto Agency (EPA) Türkiye ofisinde çalışıyor.

“Özellikle Türkiye medyasında foto muhabiri olmak zor,” diyor Suna ve şöyle anlatıyor: “Saatlerce çalışıp çektiğiniz fotoğrafın altında imzanız bile olmuyor. Fotoğraf haberi okutur, haberin değerini artırır. Bir foto muhabirini var eden tek şey imzasıdır. Herhangi bir gazeteyi açıp bakabilirsiniz, fotoğraf imzaları genelde atılmaz. Fotoğrafların sadece fotoğraf makinasıyla çekildiği ve emek verilmediği gibi bir yaklaşım var. Yani iste deklanşöre basıyor çekiyor… Olay bu kadar basit olsa herkes ‘foto muhabiri’ olurdu. Her gün çıtası yükselen ve sınırları zorlayan bir meslek.”

Sedat Suna

Gazeteler çalıntı fotoğraflarla dolu

Çoğu gazete, internet sitesinin kullanmak istedikleri fotoğrafları Google’dan alıp sayfalarına koyduklarını, çeken kişi ve telif konularında herhangi bir çalışmanın olmadığını ifade eden Suna buna istinaden de gazetelerin çalıntı fotoğraflarla dolu olduğunu söylüyor.

En iyi kare için itiş kakış olur ama bu yüzden kimse çatışmaz

Sahada mesleki nedenlerle çatışıldığı oluyor mu diye sorduğumda, “Elbette oluyor. Haberin sıcaklığı ve sahada yaşanan olaylar buna neden olur ama bunun farkında olan hiçbir foto muhabiri birbiriyle tartışmaz. Bir arbede anında herkes en iyi kare icin mücadele eder ve o esnalarda itişip kakışma olur. Fotoğraf çekerken birbirimizle yaptığımız mücadeleye çatışma ya da kavga diyemeyiz. Olaydan sonra dışardan itişip kakışma gibi görünen bütün foto muhabirleri aynı masada çay, bira içip fotoğraflarımızı düzenleriz,” diyerek yanıt veriyor Suna. 

Kare yakalamak için nasıl bir algı ya da mesleki refleksin devreye girdiğini ise şöyle açıklıyor: “Gündemi ne kadar takip eder, konuya ne kadar hâkim olursanız o kadar güçlü fotoğraf çekebilirsiniz. Bazen haberin ihtiyaç duyduğu fotoğrafı çekersiniz bazen de çektiğiniz fotoğraf haber yapılmak zorunda olur.”

Sahadaki zorluklardan bahseden Suna örneğin yabancı ajansta çalıştığınız için ya da hoşlanılmayan bir mecrada olduğunuz için lince uğrama ihtimalinizin olabileceğini söylüyor: “Bu sıkıntıları bana yaşatanların tarafı yok benim için. Yani Gazi mahallesinde göstericiden de dayak yedim. 1 Mayıs olaylarında çalışırken gaz fişeğiyle de vuruldum. Haberde bizi engelleyen ve tartaklayan polisleri uyaran, polisine bağıran müdürler de gördüm. Basın kartımı gösterip durumu anlatırken sert tepki gördüğüm de oldu.”

Son olarak, “Toplumsal belleği yaratan foto muhabirleridir. Şu an neredeyse 1-2 gazete hariç hiçbir gazetenin fotoğraf servisi yok. Türkiye’nin ve dünyanın birçok yerinde sahada çalışan, çok kaliteli işler yapan arkadaşlarımız işsiz kaldı. Kimisi Yıldız Parkı’nda düğün fotoğrafları çekmek zorunda kaldı,” diyor Suna.

Ozan Köse

Ozan Köse, profesyonel olarak mesleğe 2004 yılında Birgün gazetesinde başlamış. Daha sonra kısa süre Yeni Şafak ve Bugün’de çalışmış. 2009 yılında başladığı HaberTürk gazetesindeki işinden 2012’de istifa ederek ayrılmış. Köse bu tarihten itibaren Agence France-Presse’de (AFP) çalışıyor.

Köse ilk olarak yayın yasaklarına değiniyor. Yasakların kolluk kuvvetleriyle foto muhabirlerini karşı karşıya getirdiğini ve bundan dolayı polisin “Çekemezsin, yasak var!” dediğini anlatıyor: “Tabii biz de ‘memur bey yayın yasağı var ama bu çekim yapamayacağımız anlamına gelmiyor,’ diye derdimizi anlatmaya çalışıyoruz.”

Köse, bu ve benzer diyaloglardan dolayı görüntü üreten foto muhabirlerlerinin sahada işlerine odaklanamadığına değiniyor.

Sahada olan sahada kalır

“Son dönemlerde çalışma alanımız biraz daraldı. Polis bazen sert olabiliyor. Sarı basın kartı sahibi arkadaşlarımız dahi gözaltına alınabiliyor. Muhtemelen kolluk kuvvetlerine basını uzaklaştırın talimatı veriliyor. Onlar da bizi uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Biz de bir şekilde görüntü almanının derdine düşüyoruz. Çoğu zaman köşe kapmaca şeklinde fotoğraf çekmeye çalışıyoruz,” diyor Köse.

Her foto muhabirinin en iyi kareyi yakalayabilmek için kendisini avantajlı olduğu konuma konuşlandırmaya çalıştığını belirten Köse, sahadaki bu durumu şöyle yorumluyor: “İş sırasında itişme kakışma oluyor tabii. Ancak her şey bittiğinde birbirimizden özür diliyoruz, uzatmıyoruz. Sahada olan sahada kalıyor,” diyor.

Doğru kareyi yakalamak için ülke gündemini iyi takip etmeniz gerekiyor

Doğru kareyi yakalamanın püf noktalarını ise şöyle aktarıyor Köse: “Ben aslında fotoğrafı önce aklımda çekiyorum, kadraj, arka plan, kişiler her şeyi önceden düşünüyorum. Tabii çoğu zaman her şey istediğim gibi gitmiyor ya meslektaşım ya da sıradan vatandaş konuyla arama giriyor. Yani her şey önceden zihnimde tasarladığım şekilde olmayabiliyor. Bu gibi durumlarda saniyeler içinde karar vermeniz gerekiyor, hatta bazen tasarladığınızdan daha iyi fotoğraflar bile çıkabiliyor. Sonuçta haber fotoğrafı üretiyorum ve fotoğrafın 5N1K unsurlarını içinde barındırması gerekiyor. Bunun dışında fotoğrafın estetik açısına da dikkat etmek gerek. Zaten deklanşöre bastığım an fotoğrafa ekrandan bakmadan tamam oldu diyorum. Sadece doğru zamanda deklanşöre basmak da değil, arka planda belli bir kültüre sahip olmanız gerekiyor, çok okumanız, iyi politika bilmeniz, ülke gündemini iyi takip etmeniz gerekiyor. Bazen onlarca foto muhabirinin olduğu yerde öyle bir ayrıntıyı fotoğraflarsınız ki, ülkenin gündemi bir anda değişir.”

Köse bunun dışında Türkiye’de foto muhabirliği yapıyorsanız ve fotoğraflarınız bir şekilde sosyal medyada gündem oluyorsa kimseyi memnun edemeyeceğinizi ve sürekli birilerinin hedefinde olacağınızı söylüyor.

Türkiye’nin ilk kadın savaş muhabirlerinden biri olan Bikem Ekberzade, Associated Press, CNN ve Newsweek için çalıştı. Türkiye’nin ilk kadın savaş fotoğrafçısı olan Ekberzade’nin çalışmaları Newsweek, New York Times, Times Picayune, The Boston Phoenix gibi birçok uluslararası basın kuruluşu tarafından yayınlandı.

Mülteciler üzerine sürdürdüğü fotoğraf çalışmaları nedeniyle Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından defalarca ödüle layık görüldü.

Bikem Ekberzade

 

İşime cinsiyetim üzerinden yaklaşmadım

Ekberzade, uzun süredir serbest foto muhabir olarak mecburiyetten değil tamamen tercihen çalıştığını ifade ediyor. “Türkiye’de ‘Freelance mi? O da ne?’ diye sorulan yıllardan beri yapıyorum,” diyor.

Kadın muhabir olarak sahada zorluk yaşamadığını söyleyen Ekberzade şöyle izah ediyor: “Hiçbir zaman işime cinsiyetim üzerinden yaklaşmadım, yaptığım işin de cinsiyetim üzerinden değerlendirilmesini ya da algılanmasını hoş karşılamam. Bir iş iyidir ya da kötüdür. Herhangi bir muhabir sahada nasıl zorluklarla karşılaşıyorsa ben de benzer zorluklarla karşılaşıyorum, ancak yaptığım işi sevdiğim için onu hayatım içerisinde konumlandırırken bana yaşattığı zorluklar yüzünden değil, hayatıma kattıkları üzerinden konumlandırmayı tercih ederim.”

Doğru yeri ve zamanı birikimleriniz ve tecrübeleriniz sayesinde öngörebilirsiniz

Türkiye’de çok fazla kadın muhabir olmamasının nedeninin eğitim ile alakalı olduğunu söyleyen Ekberzade yine de durumun çok kötü olmadığını, eskiye oranla sektördeki kadın muhabir ve foto muhabir sayısının arttığını dile getiriyor: “Türkiye’de foto muhabirliği, video muhabirliği üzerinden eğitim veren kaç kadın akademisyen var? Bence ilk önce bunu sormak lazım. Neticesinde herhangi bağımsız bir fotoğraf kursuna baktığınızda yüksek oranda eli kamera tutan kadın ile karşılaşıyorsunuz, peki bu kadınları eğiten kaç kadın var? Yok değiller ama sayıları çok az. Dolayısıyla yönlendirmek, destelemek, yeri geldiğinde cesaretlendirmek için gerekli insan kapasitesi yok. Üzerine bir de Türkiye gibi toplumlarda kadından beklentiler eklenince, onu akademide evdeki beklentiye karşı destekleyecek arka çıkacak kimse de olmayınca, bugünkü sonuçla karşılaşıyoruz.”

Aynı şekilde doğru kareyi yakalamanın eğitimli bir gözle mümkün olduğunu söyleyen Ekberzade, “Ayrıca merak ve farklı ilgi alanlarıyla birleşen birikimin de önemi var. Ama haber söz konusu olduğunda çoğunlukla da şans ön planda. Siz doğru yeri ve doğru zamanı birikimleriniz ve tecrübeleriniz sayesinde öngörebilirsiniz, ama o beklediğiniz fotoğrafa orada ulaşamayabilirsiniz,” diye ekliyor.

Yazar hakkında

Filiz Gazi

Cumhuriyet Üniversitesi Antropoloji Bölümü mezunu. Marmara Üniversitesi Radyo-TV Sinema’da yüksek lisans yaptı. “Olmasa” belgesel filminin yönetmeni. Radikal, Sendika.org, Bianet, Birgün gazetesi, Karınca, Edebiyat Haber’e izlenim, haber ve röportajlar yazdı. Halen Hafıza Merkezi için dava takip ediyor. Gazete Duvar’da muhabir.