Türkiye’de radyoculuk bugünlerde “Çamlıca’daki tek kuleye geçiş” ile konuşuluyor olsa da, radyo bize sonsuz bir dünya yaratabilir. Bugünlerde “topluluk radyosu” kavramını gündeme getirmek de oldukça önemli.
Google Trends üzerinden radyo ve televizyon kelimelerinin aranma/tıklanma oranlarıyla ilgili çok kaba bir karşılaştırma yapıp son 12 ayın oranlarına bakınca bir gerçeklikle karşılaşıyorsunuz: Televizyon hep daha popüler olsa da, radyo esrarengiz bir şekilde ilgi çekmeyi hep başarıyor.
Üniversitelerin iletişim fakültelerinde radyo, sinema ve televizyon bölümlerinin hem öğrenciler hem de akademisyenler tarafından en az ağırlık verilen kısmı olan radyo, günümüzde en çok arabada dinleniyor gibi görünüyor.
Önceleri ses kaydı vardı, şimdilerde podcast var
Bundan 10 yıl önce, yaptığımız programların kayıtlarını soundcloud gibi mecralara yükleyerek onlara mini birer radyo parçacığı muamelesi yapıyorduk. Sonra ses kayıtlarının yüklenebildiği siteler çeşitlendi, içerik alanları ve imkânlar genişledi. Adam Curry, yıllardır radyonun içinde gizlenen o podcasti çekip çıkaranlardan biri. Podcast ile radyoyu birbirinden ayıran birçok nokta olsa da temel fark, radyonun düğmesine basıldığı anda dinleyicinin hâlâ ve mutlaka karşısında bir ses buluyor olması.
Tek şirket, tek kule
Karasal yayıncılık dünyada daha ne kadar devam eder bilinmez. Örneğin, Norveç geçen yıl FM radyo yayınını bitirerek dijital radyo (DAB) sistemine geçen ilk ülke oldu, dünyada başka girişimler de var. Türkiye’de ise uğraşlar henüz karasal yayını tek kuleye çekme aşamasında. Küçük Çamlıca korusuna 2015 yılında inşa edilmeye başlanan yeni kulenin açılışı için İstanbul’da gün sayıyoruz. Kule A.Ş. tarafından yapılan Yeni Çamlıca TV-Radyo kulesine İstanbul’da yayın yapan tüm istasyonların sığmayacağı da şimdilik bir hayalet söylenti olarak aramızda dolaşıyor.
2003 yılında 94,5 FM bandında yayın yapmaya başlayan Rock FM 2016 yılında beklentileri karşılayamadığı gerekçesiyle Arap iş adamlarına satıldı ve frekans bu tarihten itibaren dini yayına geçti. Türkiye’de radyoculukta sermayenin nasıl el değiştirdiğine dair bir örnek olarak kenara yazılabilir.
Topluluk radyosu olmak
Bundan 23 yıl önce “Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo” sloganıyla yayın hayatına başlayan Açık Radyo, Türkiye’nin ilk ve tek topluluk radyosu olma özelliğini taşıyor. Manifestosunda radyonun işlevi şöyle açıklanıyor:
Radyo ne işe yarar?
“Zihin Tiyatrosu”nu kurmaya.
Zeki, duyarlı ve nazik insanları bir araya getirmeye.
100.000 kişilik sürekli bir parti yapmaya.
Olabilecek en direkt teması kurmaya.
“Sağırlara Program” yapmaya.
Belli bir fikri ve kültürel yapısı olan insanların bir arada olacağı bir “platform” sağlamaya.
Bu insanları demokratik, özgür ve kaliteli bir “mecra” çevresinde bir araya getirmeye.
“Sağduyu”ya dayanan bir odaklaşmaya.
Kısacası nefes alıp, vermeye. “Temiz hava” solumaya.
Topluluk radyosu en temel anlamda bağış, hükümet yardımları ve yerel vergilerden gelirlerini sağlayan, belirli bir coğrafi bölgeye ya da dağınık gruplara seslenen radyolar olarak anılıyor. Geleneksel radyolarda kendilerine yeterince yer verilmeyen toplulukların ihtiyaçları nedeniyle, dünyanın hemen her yerinde farklı zamanlarda, farklı şekillerde ortaya çıkan bu radyoların ortak noktası kâr amacı gütmemesi, sahipliliği, kontrol ile yönetiminin topluluğa ait olması ve yayınlarında topluluğun da katılımına açık olması.
Bütün bu bağlamları birlikte düşününce, radyoyu sihirli bir makine gibi düşünmek mümkün. Ses efektlerinin bol kullanıldığı bir yapımı dinlemediğiniz sürece radyo, hayal kurmaya alan açar.
Bir radyoda çalışmak
Bir radyoda çalışmak günümüzde, vintage modasına uymak gibi. En eski iletişim araçlarından birinde çağın teknolojik nimetlerine göre şekil almak, ama işin esasında büyük bir şekil değiştirmiyor oluşuyla da mutlu olmak. Mikrofon, yayın stüdyosu, teknik masa ve işte sizin radyonuz.
Bir yayını hazırlamak
Günlük, haftalık, iki haftalık ya da aylık yürütülen yayınlar nasıl hazırlanıyor?
Çevrim içi dosyalama sistemi Google Drive hayat kurtaran unsurlardan bir tanesi. Örneğin, radyo çatısı altında “Ay’ın 13’ü: Soma Nöbeti” isimli yaklaşık 3 yıl boyunca aylık periyotlar hâlinde devam eden haber dosyam için, Soma ile ilgili çıkan tüm haber ve gelişmeleri Google Drive içinde açtığım bir dosyada biriktirmiş, sıra gerçekten o ay programda ne yapacağıma geldiğinde ise kolayca yolumu görebilmiştim. Bu yöntem, program bittikten hemen sonra tüm malzemelerinizin çevrim içi bir ortamda ve derli toplu durmasına yarıyor. Elinizde bir laptop ya da tabletle dolaşmanıza gerek kalmıyor.
Dikkat ettiğimiz bir diğer husus programlarda, dinleyicilerin dikkatini dağıtacak, konudan uzaklaştıracak ya da konuk ve program yapımcısının seslerini bastıracak fonları kullanmamak. Ancak aralara ses serpiştirmek iyi olabilir. Öte yandan mümkünse düzgün kurulan cümleler, doğru ifadeler derdimizi anlatmada yardımcı olan faktörler.
Müziği kıymetli bir dost olarak görmek bu işin bir parçası. İnsan dikkatini ortalama 20 dakika üzerinden düşünmek ve ona göre bir program dizayn etmek önemli. Radyo programlarında sohbetin arasında en az bir parça duymayı dinleyici beklediği gibi içinde bulunduğunuz mecrayla gerçek bir bağ kurmanıza da olanak tanır. Bu sayede DJ’liği, insanların duygu durumlarını müzikle kontrol etmeyi anlamaya başlarsınız. Bu yüzden ne tür bir program hazırlıyorsak hazırlayalım müziği arka plana itmek faydadan çok zarar verir.
Tüm alışkanlıkların oturması için devamlılık şarttır. Görselle destekleyemediğimiz, ses üzerinden ilişki kurulan bir mecrada devamlılık, dinleyicinin beklediği saatte, beklediği yerde olmak ise kritik. Radyoda söz ve süreklilik dinleyici için televizyonda olduğundan daha önemli.